30 Nisan 2006 Pazar

completo full!

soz Barcelona´da ilk gece kabusunu turkce/ingilizce klavye olan bir yerden uzun uzun yazacagim. Telefonu iptal olmus, nezle ve 20 yas disleri yerine fildisi cikartan bi zavalli olmanin yaninda ruhum terbiye oldu. Ama ozetleyecek olursak buraya ucakla gelip, ilk gece acikta oldugumuz icin geceyi trenle seyahat edip uyuyarak atlatmaya karar verip, bitmek bilmeyen bir yuruyus sonunda tren gari degil otogarda 7 kisi balik istif ust uste ve buzusmus bi sekilda uyuyarak gecirdik. Otogar gorevlisi amcayla kose kapmaca oynayarak bir ara kitli olan binaya girip tuvalet onunde yatmayi bile basardik, zira orasi koca garda donmadan ve sistit olmadan uyuyabileceginiz tek yerdi. Amca yarim saat sonra (yani 5.30) durtmek ve "hist hoo" yontemiyle uyandirdi, tesekkur edip baska bi koseye buzustuk. "Survival level" mutluluklarimiz oldu: "aa bakin su aldikk hem de jetonla suu suuu", "aa yenebilir bi si yasasin haslanmis patateesss eveett", "dayanin yaticak yerimiz olucak 3 saat icinde" gibi- haliyle sehir nedir ne degildir tam bilemiyoruz ama haritasini yuttuk. Dune damgayi vuran kaliplar:

Istisnasiz her otel/hostel kapisinda yazili olan "completo full"- yaklasik 65 hostelden falan bahsediyoruz, ayrica luks otel ve hatta kiralik oda/daireler. Fare bile deliginde yalniz uyumadi dun.

¿Hablas ingles? - "do you speak english": hayatimiza yon veren kalip. Gerci bi sure sonra ispanyolca yapilan "burasi dingonun ahiri mi kardesim gecenin bi koru her "amigos" diyeni karakola salmiyoruz" azarini bile anlar hale geldik (evet karakol, to be continued). Bi ara bi hostelciye "su giristeki koltuklara kivrilsak be abi" dedik ispanyolca ve ingilizce, adam da "annem gelse orasi dolu der yatirmam nihahahaha" dedi.

Jaume1- dibimizdeki metro duragi. bunun yanina "yellow line" kalibi da eklenebilir.

"Estacion Norde" - geceyi gecirdigimiz otogar. Nerde oldugunu dogru bilen tek Katalan 60lik bir teyzeydi.

"Where are you going by bus/train" "anywere it doesn´t matter we will sleep in the bus/train"- defalarca defalarca tekrar ettik, biz biktik adamlar sasirmaktan bikmadi. en son "let`s saayy... Zaragoza" falan diyoduk.
"gece her yer 2´ye kadar acik ya sonra napicaz" - kendini acikliyor: bara/mcdonald´s´a/ starbucks´a siginma planlarimiz da yalan oldu.

"nasi yani abi makinaya 1YTL atiyoruz, para iade et diyince 2 euro veriyo.. oha bi dahakine ben tamam 1liklerle gelip 3e katlarim parayi ahahaha".... Evet Turk her yerde Turk. Su makinasini kaziklayarak mutlu olduk. Pamirse geceyi lanetleyen anin bu oldugunu bize karma felsefesi uzerindan anlatti.

"iste burda taaak burdaa taaak" - yol ararken koca zafer takini (arc de triumph) gorunce gece 2.20de sokakta dans ettik, otogara yakindi da. Oda bulmus gibi sevindik.
Ama guzel sey su ki 8 euroya icilebilecek en hos sarabi bulduk, gidip yikanicaz kendisiyle. digerleri de uyanirsa gece baslayacak. O kadar kotu degil, fotolar daha sonra.

28 Nisan 2006 Cuma

Parça pinçik

Gönül isterdi ki aldığım ajandalar, not defterleri son sayfasına kadar kullanılsın, klasör nedir dosyalamak nedir bileyim. Kısmet değilmiş.Daha önce de söyledim odam dağınık. Zaten benim günlerim de dağınık. Kafam dağınık. Oda duvarım parça pinçik bir sürü resimle dolu, kafam da öyle. Bir tane not defteri kullanabilmeyi başardım bu ara, yoksa sürmenaj olucam. Sabahları yapılacak işleri düşünerek uyanır oldum. Son dakikacılık da ayrı bir yük olduğundan, bugünü saniye sayarak yaşıyorum. Aslında şu an burda değil kuru temizleyicide olmam gerekiyor; ama ayarliycam artık.

Netice nedir peki? Can havliyle ayarlanmış bir randevudan sonra kapılar gibi 1 aylık Schengen vizem hazır. Yani sonuçta işler yolunda. Uçak yarın. Bu akşama kadar okula ve bankaya gidip bavul yapmanın ardından bir sürpriz doğumgünü bir de konser çıkartıcam. Bu arada nezleyim. Barcelona'da ilk gece kalacak yerimiz yok. Olsun, işler bi şekilde hep yolunda gidiyor. O yüzden parçalar pinçik halde devam edebiliyorum.

27 Nisan 2006 Perşembe

She sells seashells at the sea shore

life is much easier when u r pippi longstockings

Çelişki

1) Bireyler her zaman mantıklıdır (rasyoneldir- ve biz bunu "given" kabul ediyoruz yani "baştan belli bir değişmez" diyebiliriz).
2) Bireylerin tercihleri her zaman faydalarını maksimize eden optimum seçeneği verir.
3) Dolayısıyla tercihler de her zaman rasyoneldir.

Pekiiii.... bu birey rasyonel olmamakla faydasını maksimize ediyorsa ve rasyonel olmamaya karar verdiyse bu durumda bundan sonra vereceği kararlar ve hatta bu kararın kendisi rasyonel değil midir? Eğer rasyonellik baştan belirlenmiş ve değişmez bir şeyse, rasyonel olma kararı diye bir şey mümkün müdür? Değilse, bu durum, birey her konuda optimuma ulaşabilirken kendisi hakkında karar veremiyor anlamına gelir mi?

Çeliştim de duruldum.

durulurken

Bazen tahammülsüz oluyorum. Günlük sebeplerim de var, manasız beklentilerim de var. İnsanları kalıba sokmaya çalışırken yakalıyorum kendimi, rahatsız oluyorum. Sanırım benim için çok doğal olan bazı şeylerin insanları zorlayabileceği gerçeğini henüz tam olarak kabul edemedim.
Bazense hem tahammülsüz hem de paranoyak olup kasıt arıyorum, en kötüsü. Sanırım en iyisi derin bir nefes almak. İlla her şey anlaşılır olacak diye bir kural yok.

26 Nisan 2006 Çarşamba

Oda

Dağınıklık bir süre sonra dayanılmaz olabiliyor. İflah olmaz hale geldiğinde nerden başlayacağımı bilmediğim için teslim oluyorum. Daire arkadaşım Mina'nın zamanında odamı fotoğraflamış olması ya da ziyarete gelen Özge'nin panikle bir şeyler toplamaya çalışması... Tepki bile veremiyorum, utanç bile duyamıyorum. Müdahale ettiğim zamanlar giderek sıklaştı; ama artık toplu kullanım alanlarına da sıçradığımı fark ettim. Odam yaklaşık 6m2'lik bir hobbit deliği, hemen dağılıyor- toplarken bile. Ben sürekli koşturuyorum ve yorgunum. Dolayısıyla Garfield miskinliğinde bir yığının ortasında oturmuyorum, o yığınla savaş halindeyim ve ürüyor.


Hiçbir zaman derli toplu,düzenli olmadım, hatta "bırak dağınık kalsın" bence; ama giderek katlanılmaz oluyor bu iş ve ben başa çıkamıyorum. Bilgisayarımın masaüstü bile dağınık. Feng Shui falan deniycem artık son çare. Böyle bir alışkanlık edinmek için üst sınır kaç yaş acaba..

25 Nisan 2006 Salı

Hız ve ponza taşı


Bu cümle 256MB'lık bir flash kartın kutusunun arkasında yazıyor. Devamı ise şöyle:

"HIZ anı yakalamaktır.
HIZ her şeydir."

Olduğu gibi yazdım, yani hız kelimesinin yazılışı da vurgusu da böyle. Seviyorum ben böyle iddialı lafları. Gün içinde koştururken biraz durup yavaşlamak isediğinde, kafanı kaldırıp ne olup bittiğini anlamaya çalıştığın anlarda bileceksin ki "HIZ her şeydir", durmayacaksın. Aceleden güneşin batışını göremedin mi? Donduruyoruz biz onu dijital fotoğraf makinamızla, zira 256MB'lık kapılar gibi bir flash kartımız var, o manzara bizi yavaşlatmıyor böylece, sonradan bakıp mutlu olabiliyoruz. Anı yakalamak oluyo adı.

Ürünü haddinden fazla iddialı hale getiren "kutu arkası yazıları"ndan biri de bir ponza taşının paketinin arkasındaki "İyi bir ürün seçtiniz. Teşekkürler!" ibaresiydi, hala sakladığım... Bana benim adıma teşekkür eden bir firma sanki. "Size yaptığınız bu iyiliği unutmuyoruz" dermiş gibi. Akılda kalamayan onlarca markanın onlarca reklamından sonra, ne kadar rekabetçi olduğunu bilemediğim bir ponza taşı sektörü için bu kadar iddialı bir laf, bu Don Kişotluk bence çok esprili- komik değil; esprili.

merhaba!



Webcamle çekilmiş bi fotoğrafla merhaba demeyi seçtim; çünkü seviyorum bunu yapmayı, görüntü kalitesi de beni utandırmaz umarım. Her neyse: merhaba!

az önce

Ben az önce aklımdan geçeni yapmaya karar verdim, blog okurken blog yazmayı düşündüm, hayırlısı...

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker