23 Mart 2009 Pazartesi

sanki çok merak ediyomuşsunuz gibi yapıcam şimdi

boncukçu buldum. ama pazar kapalıymış tabii ki. bavuluma kargaburun atmışım, kendimi çok sevdim. neyse, boncukçu kapalı. zaten bi bakıp çıkıcaktım ben sadece.

neyse, bu sebeple larç beden erkek t-shirt'ü aldım kendime (ilişkiyi kuramamış olmanız normal). erkek arkadaşımın t-shirtünü elbise yaptım bu hiçbir özeni haketmeyen pazar gününde halimde olsam da, nil der ki tek taşını kendi alan t-shirt'ünü hayda hayda alır. e o zaman sen de hayda hayda al, haydi haydi sen de al hatta. ho ho ho. neyse işte, laf lafa laf. floş kurdeleler ve söz konusu t-shirtü içeren procelerim var. sürekli bi şileri bağlayıp çözdüm, eğlendim kendi kendime. dikiş makinem de yeteneğim de olmadığı için, biçki-dikiş kursları ve terziler arasında yükselen gecekondu gibi hissediyorum, o ayrı.

evde oturup üst üste bir sürü film izleyecek bir tip değilim. sinemada, belki. hatta kitapların aksine filmleri pek hatırlamam; ama bu hafta parliament sinema kulübü kıvamı evde film izlemek istiyorum. istisna. güzel filmler var, ondan. "beşir'le vals" var bi kere, meraktan çatlayarak bekliyorum. filmekimi'nde ekemedim ama evde budiycam umarım. 2008 En İyi Yabancı Altın Küre ödülünü almış filan. dvdcide olması güzeldi.

kardeşim büyüyo. hep bunu söylüyorum ama yok yani, büyüyo. büyüdü galiba hatta. şimdiki zaman diil, geçmiş zaman. misal, "saç kurutma makinası istiyosan indirimler varken al, kaçırma" diye mesaj atıyorum (ki bu aile içinde çok derriiiiin ve hakikaten uzuuuun bi mevzudur. defne ve saçları ve kurutuluşları). "tek derdin bu olsun iş kadını, hallettim çoktan :)" diye cevap geliyo. hiç alışık diilim, aptala dönüyorum. arada bi şiler kaçırmışım hüstın.

elimde hala bitmek bilmeyen ve okuyamadığım için yılan hikayesine dönen brecht'in üçkuruşluk roman'ı var. ingilizce üstelik. evde varmış, nüfusuma geçirdim. diyar diyar gezdi benimle. son 60 sf filan artık. özenerek okumak istediğim için okuyamıyodum; ama bu cumartesi ilerledim nihayet. manzarada çay ve kediler eşliğinde yapılacak en iyi şey çünkü. azıcık güneş yetiyo valla. mezun olmayı hala sindiremeyenleri kimlik sormadan kabul eden bi güzide kampüs. okulumu seviyorum. öyle işte.

ha bir de, izlediniz mi bilmem ama, haydi gel bizimle ol programına fazıl say ve genco erkal çıktı. ben ortasından izledim. genco erkal nazım hikmet oratoryosunun frankfurt kitap fuarında sahnelenmesinin engellendiğini, bakanın "nazım hikmet ruslara yakışır, almanlara olmaz" gibi bi laf ettiğini filan anlattı. mantığını geçtim, doğu berline yaşı tutumuyo anlaşılan.

neyse, biliyosunuz bu ülkede saniye 1 çocuk doğuyosa, 10 tane de cevap hakkı doğuyo. bakan bağlandı filan. en bi nazımcı kendisi tabii ki. anlattı da anlattı. stüdyonun sesini kapadılar, kahkahalar duyulmasın diye. öyle bir güldü insanlar bu saçmalığa. genco bey sadece başını salladı. derken bakan bey "bizim Nazım ile ilgili yaklaşımımız onun sırtından para kazanma gayretinde olanlarınkinden daha önemli" gibi tabii ki beklenen seviyenin de altında bir kapanış yaptı. ondan önce konuşan kişi genco erkaldı. lafın gittiği yere bak, söylendiği adama bak. neyse, açıklama gereği görülmüş, yapılmış. hazin olan, dolar üzerinden- mark üzerinden kültür bakanlığı. insan genco erkalın gözlerinin altındaki torbalardan utanır yahu.


ha şaşırdık mı, şaşırmadık.
"biriniz şaşırtsa ona vericem oyumu" diyorum, kimse inanmıyo bana.
melih gökçek hariç tabii. karayalçının sekreterinin camdan atıldığını gördükten sonra kendisi kategoriler üstü bir yerde yarışıyor. tek rakibi karadelikler diyebilirim.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker