2 Kasım 2009 Pazartesi

ıhlamur ve diğerleri

oda duvarı, izolasyon vs vs hepsi tamam. kurumuş, kokusu bile kalmamış nerdeyse. ve renk güzel. ev arkadaşım da eskiden bi fazla sarı olduğumuzu fark etmiş. o da memnun. odam sauna gibi ısınıyo, en memnun ben.

dün kışlık yüklü bavulumla odaya girdim, bütün eşyaları yerine çektim, perdemi astım, yeri süpürdüm, giysileri yerleştirdim, o hızla dolabı düzenledim, arada çay içip 3 sigara böreği bile yedim. nokta. bittim. devrilip uyudum.

national geographic'in kapağında zeytin, içinde yalıçapkınları var. daha ne diyeyim. bi de dünya haritası var tam bakamadım baskısına filan. şöyle 4-5 parçalı verseler keşke, kocaman, bi duvar kadar olsa.

Nil karaibrahimgil'in son klibi, duma dumladığı klibi, bence en eğlencelisi, kendine en yakışanı olmuş. sıcak havayla şişip kuklamsı bi şi olan balon taklidini ajda yapacak değildi ya. ben sevdim. son heceyle kafiyeleme konusunu giderek abartıyo; ama olsun. klibi sevdim işte. radyoda olsa geçerdim, tv'de durdum.

flamingoların kırmızı alg yiyemeyince hemen grileşivermesi, ne tuhaf di mi? yeni bi flamingo yuvası bulunmuş. buyrun, bu da bulanların, kuş araştırmaları derneği'nin sitesi.

ev arkadaşım meyan kökü ve bi tuhaf şeyler kaynatıp nezle karşıtı iksir hazırlıyo. grite işe yaramayabilir. cadı ayini gibi, izlemesi çok güzel. kokusu da fena değil, zevkle içtiğim bi şi. içeriği işe yarıyo mu yoksa sadece sıcak su da placebo etkisi mi yapıyo, emin değilim. ev aktar gibi zaten.

ayrıca iki kızın evinden beklenmeyecek bir alet çantamız var. siz deyin 15lik ingiliz anahtarı, ben diyeyim elektrikli matkap. dünyanın en hafif katlanabilir merdiveni, boy boy çivi, çekiç vs. ne arasanız mevcut. süs de değil, kullanımda. anneminkine benziyo. çok tuhaf şeylere ihtiyacım olduğunda o çantadan çıkabiliyo. mutlu ve gururluyum. artık duvarlar da ıhlamur, oh mis.

bu haftasonuna doğru konser dolucam. fiyu fiyu.

şu haber, tek başına, davayı dibinden takip isteği veriyor. kim ne kadar insan, namusçuluğun kadınlar için biçtiği derecelendirmeler nedir, şıkır şıkır dökülecek. hep bildiğimiz şeyleri duyucaz yine, o kadınlar ZATEN'lenecek. zaten onlar hayat kadını. zaten onlara ha bir eksik ha bir fazla, bu seferki de şirketten olsun. ama bi allahın kulu da bu suçu işlemek için polis kostümü giymenin, suçu işlemek için en iyi silah oluşunu, bunun nedenini nasılını, sorgular mı acaba? o kadınların, o kostümü gerçek sanmaların rağmen ihbarda bulunmasında bir cesaret yatıyor, maalesef. bak onlar hakkında da yasal işlem hop başlayıvermiş. bu gözükaralığı kimse fark eder mi acaba? ZATENlere RAĞMEN yaptıklarını? orda bi yerde birileri, "ah sahi" der mi bugün? ne bileyim.

bir gün sendikalar, tüm hayat kadınlarının, tüm seks işçilerinin sigortalı olması için, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, düzenli ücretsiz sağlık kontrolü hakları için yürüyecek. erkekler, en önde olacaklar. çünkü mesele emekse, haksa, sağlıksa iki memenin lafı olmamalı. kim kadın, kim erkek, kim erkek doğmuş kadın olmuş, kim olmak istiyor, hiç önemi kalmayacak. bi gün olacak, göreceksiniz. fabrika kızı romantizminin ötesini görüverecekler. ileride.

ayrıca gün gelecek efemine erkek esprisi de, canlandırması da olmayacak. bunu az buçuk yanlış bulmayı öğrenicekler. çok güzel hareketler olmayacak bunlar. anlayana. sinir oluyorum. bunun üzerine kariyer inşa edenlere hele, ah nasıl. sadece bu konuya has değil; çünkü bu bi seçimin, bi tercihin minik bir yansıması. işin özü, güçlüye sataşmak yemediği için uçlara itilenlerle uğraşmak. iki yumruğunu bel hizasında tutup kalçasını ileri geri sallayarak "siktim- sikicem- sikildi" esprisi yapmayı bi insan kaç defa komik sanabilir, komikmiş gibi satabilir? bu bence mizah değil, gülmek isteyen gülsün. kolaycılığa alkış tutamiycam. kızdım işte. neye ağladığı belli bi milletiz: ağlamamız beklenen şeylere işaret verilmiş gibi ağlıyoruz. neye güldüğümüz ama, işte işin aslını o gösteriyor. bence. bakın mesela şu bi şaka olmalıymış. hadi gülün. hepsi sırf siz gülün diye zaten.

-konudeğiştir/ açparantez-

babamın anneannesi, çocukluk komşum, bildiğim en güzel lokumluğun sahibi, uzun beyaz örgüsünü her sabah topuz yapan kadın, sonraları uzak düştüğüm kadın, ölmeden önce cenazesiyle ilgili tüm işleri ayarlayıp öyle ölmüştü. yük olmamak için. tüm mahalleyi organize etmiş 90 küsur yaşında. öldüğünde her şey o kadar tıkır tkır işlemiş ki komşular "bi kendi çukurunu kazmadığı kaldı" demiş. şaşırmamıştım duyduğumda. ne bileyim, galiba ben böyle olmasını beklerdim ondan ve hatta o kuşaktan. hani anneniz hastayken de kendi çorbasını kendi yapar ya, onun gibi. nerden aklıma geldi derseniz, arada bazı şeyler akla gelmeli, ondan.

annemler fulya için bi anma gecesi yapmışlar. fulyanın ilkokuldan beri hayatına girmiş tüm arkadaşları, fulyanın bahçesinde anılarını paylaşmış, bi de videoya çekmişler; fulyanın kanadada yaşayan kardeşi ve amerikadaki kızı için. o iki katlı binanın her katına bir kanser düştüğü zamanlarda dahi ekim ayı hasat bayramıydı. bahçedeki meyve ağaçları bikaç gün boyunca sallanır, elma, armut,ayva ne varsa toplanırdı. fulya ve alt kat komşusu çift yarışırdı: kim daha fazla çeşit yemek yapacak? yarışmayı genelde annemin arkadaşı olan o çiftin erkek tarafı kazanırdı, kanserliyken bile. pestil, reçel, kek, hummalı bir üretim. sonra, üretilen onca şey için, hasat partisi. fulyanın kocası bu kısmı severdi sanırım. şaraplar alınırdı. beyaz perde gerilir, eski bi film veya yeni slaytlar gösterilir, genelde pink floydla, dire straitsle başlayan gece yarışma galibinin müdahalesiyle ankaralı turgutla biter, annem bu absürdlüğü hafif bi sululuk olarak değerlendirir; ama yine de çok eğlenirdi.

annem dün yine bunları, o 2 arkadaşını hatırlarken ve yine en sakin haliyle anlatırken, gri ankaraya bakıp "tüm ankarayı o bahçeye sığdırırlardı sanki... çok bonkördüler, sonra gittiler. sahi o bahçedekiler nerede şimdi, niye kimse yok? mekanlar içindekilerle yaşıyor, bak o bahçe bitti ufacık kaldı." dediğinde ben eridim, ufaldım, cevapsızlıktan kalakaldım.

güzellememi düşündüm sonra, annemlerin görmediği azıcığımı. belki videonun kenarına iliştirirdim, sonra düşündüm, bana gelene kadar, kimler neler söyledi kim bilir. sustum, söylemedim anneme. bana kaldı. bi de size işte.

-kapaparantez-

neyse, sıradaki nakarat kastı yoğunlar için gelsin, yıldırım türker söylüyor: leman.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker