7 Aralık 2009 Pazartesi

evkuş

cumartesi günkü sinirimin devamında bi sakin, bi sütliman. iyi gelenlerin iyi gelmesine izin vermek. evden çıkmak, eve gitmek. votka citron, meyve suyu.

sonra askere gidenlere veda. ne tuhaf aslında, o gidenlerin hiçbirinde askere gidiyomuş gibi bi hava yok. "votka elma limon" deyince, "votka- yeşil elma" anlayabilen, aşırı tatlı bi elma suyu dayamayan, limon diliminde cimrileşmeyen yerlere artı puan. nasıl sevindim yeşil elma tadıyla! alışmamışım resmen umduğumu bulmaya."çok dans edicem, ayaklarım kopucak" diye evden çıksam da, "hadi artık bitmiş bu gece, uyku saatiymiş" vızırdamalarım sayesinde, tabii ki hiç de öyle bi şi olmadı. yaşlandım mı üşendim mi bilmiyorum; ama mis gibi uyudum. o da lazım.

ctesi günü ayrıca baar hanım tarafından ekildim. küçüklükten üçüncümüzün sergisine gidecektik, yalan oldu. tamam ekilmedim, ertelendim diyelim, tamam sebepleri de gayet geçerli. ama beraber moda yokuşlarında dolanmayalı çok olmuştu, açık şikayet.

haftasonları hava güzel olsun. böyle bi pazarlık yapsak keşke. misal bence şu an seller gidebilir, gayet uygun. yağmur kotamızı haftaiçi kullanabiliriz. cam bile yok yakınımda, hiç fark etmez. tabii iş çıkış saatinde dursun. sonra haftasonu da ara versin. istemenin sonu yok.

hava soğuk olmasın bari. çünkü ben hala öksürebiliyorum. öksürük bile denemez, öyle kişiliksiz bi şi. böhü. böh. kesik kesik. höhö. sonra sevgilimadam bana çok ters bakıyo, "kendine hiç bakmıyosun" bakışıyla. ilaç getiriyo bazen, bazen kaderime terk ediyo filan. böh. öhöhö. çok saçma bi şi hala bitmemiş olması. böhöh. sonra işte bak zaten öksürüyosun, bak sağanak, biz evde. ev güzel bi şi tabii, pek sakıncası yok. pijama dediğin üniformadır bi yerde. sadece işte, pazar planı yapmışken kırk yılın başı... böh-höö.

ev güzel demişken hatta: bolulu hasan usta'dan aile boyu profiterol ve yanında sütlü dondurma. mutluluk. ama tarif edilemez bi mutluluk. tatlı partisi. tatlı tatlı. denemeyen kalmasın.

bi de, bi program var "what animals build" mi ne adı. bir tek kunduzun 890 metrelik baraj inşa etmesi,edebilmesi ne korkutucu aslında. ağaç kemir-taşı-birleştir. tek derdi bu, tüm sabrıyla, bi ömür baraj yapıyo. sanırım cennet kuşuydu, o garibimin renk uyumuna dikkat ederek "izdivaç mekanı" inşa etmesi ve dişi gelince kabararak dans etmesi, mavi çiçeklerin yanına yakışıyo diye mavi naylon parçaları taşıması filan, ne tuhaf gerçekten yahu. bal peteklerine baka baka aptal oluyo insan. en bi altıgen. 13 derece eğikmiş petekler bal dökülmesin diye. sonra işte kargalar, kargaların zevkine aletlerle oynaması, resmen ufak çocuklar gibi pat pat çat çat. sonra termit midir karınca mıdır, 2 metrelik kule yapmaları. çamuru ağızlarında taşıyıp tükürerek, tek tek, sabırla. karıncanın ağzı ne ki ne kadar çamur taşısın. halkalı solucanlar var bi de. fazla şey var hatta. biyolog kadın "varlığımızı halkalı solucanlara borçluyuz" dedi. karbondioksitten başladı, toprak havalanıyo filan, eli olsa elini öpücem solucanın, öyle bir anlattı da anlattı kadın. biz de işte 20 yıl oku, kendini bi halt san. kendi yuvanı inşa et deseler, edemem. yemeğini bul deseler bulamam. kağıt-kalem-ekran-klavye, beceri zannederek otur. peh. evet çok sıradan; ama doğanın hayranıyız, o da biliyo.

dvdlerin son 10 dakikasının eksik olmasından hiç hazzetmiyorum. misler gibi film, 10 dakikacık kalmış, ne yani. hani çay bardağınızda son bi yudum kalır, kıymetlimiss yudum, hop alıp götürüverirler. onun gibi. sonu belli filmlerde de; çünküü tadı belli olsa bile içmek istiyorum. hem benim yudumum o. yeni filmler duruyo üçlü beşli, güzel bi şi öyle beklemeleri.

fotoğraf mübadelesi mevsimimiz başladı. yaşasın usb, yaşasın zengin arşivler. ütüm de var yeni, artık sirke- pas arası tuhaf kokulu sıvılar saçan o zımbırtıyı kullanmiycam. webcam'im de var, annem zafer turuna çıkabilir, aylar yıllar sonra geri dönüyorum msn'e. var kere var yani. elektroniğe doydum.

kaç gün geçti, bayram çikolatalarımı inatla ofiste unutuyorum.
benim çikolata unutmam hiç normal değil, hayırlısı.

ay bi de sonradan dip not: ntv tarihi alın. yani hep alın; ama bu ay özellikle alın. Kadınlar Fırkası'nı anlatıyor çünkü. 1911'deki osmanlı feministlerinden bahsediyor. hakların kadınlara gökten inmediğini hatırlamak için lazım. çünkü şu hayatta böyle dip notlar mühim işte. ders köşelerinde dinlemediyseniz hiç öğrenemeyebilirsiniz.

5 yorum:

Bespelled dedi ki...

Bahsi geçen solucanlar çok iş yapıyor--vucütlarından geçirip tonlarca toprak işletiyorlar: havalandırıyorlar, yumuşatıyorlar. Çiftçi de genelde kıymetlerini bilir. Hatırlıyorum babamın doğduğu köyde bu solucanlara karşı gösterilen tavır. Evlerde posterleri asılsa tam olacaktı.

O son yudum çayı içirmek istemeyen garsonların elinden bardağı pat diye geri alırım--hiç üşenmem, o kadar hoyratım :-)

ABİ dedi ki...

ben de yaz kış dondurmacıyımdır ama işte o zamanda arada böh-hüü-öhü olabiliyü.

mermaid dedi ki...

bir akşam bizde tavuk göğsü&kazandibi partisi yapalım:)

ikinehir dedi ki...

Bu oksuruklu hastaliklarin oksurukleri bir kac hafta kalabiliyormus deryikcim. Benim bildigim akut oksuruk deniyor, ilk 3 hafta oksurmek normal sayiliyor. Ama hemen ekliyorum, yukaridaki cumleye sirt yaslayip doktora gitmekten cekinmeyin, en iyisini doktor bilir, sonra zatureye cevirdi hastaligim diye kapimi calmayin! :)

Damlo dedi ki...

aile boyu profiterol artı limonlu dondurma bizimkisi de. babama ters ters bakıorumm hakkımı yemesin die :D hatta sen çok yedin falan diye çirkefleşiyorum ama bolulu hasan ustayı tek sevme nedenim bu değil tabi ki: doğa dostu kese kaatları, en nefis bi şi.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker