25 Ocak 2010 Pazartesi

zot

o kadar yorgunum ki bu kadar olur.

sabah 6da kalktım. hep ayaktaydım. çok lüzumsuz şeyler öğrendim, hayatımın bi evresinde belki florasan lamba duyları ve kojenarasyon konusunda bi şiler yaparım. sonra dönüşte nasıl olabildi bilmiyorum, maçka yokuşunun ortasından teşvikiyeye (bkz. nişantaşı değil, osmanbey hiç değil) 35 dakikada gitti taksi. yorgunluktan ölmemek için taksideydim, o da gitmedi özetle. bu taraf açık, oralar karlı buzlu. indim yürüdüm metroya. güzel şey kar. soğuğu hiç sevmem, "allah soğukla ıslah etmesin" diyen bi anneannem var, benim için ceza gibidir. her gün birileri donarak ölüyo hala hem. ama bu kez soğuk değildi pek, kar uçuştu filan, bi yokuş çıkmalık sürede güzeldi işte kar. sokağım yine bloke vaziyette tabii.

bi şi okumaya mecalim yok. ses duymaya ise tahammülüm yok. çok dinledim. tavanı seyrederek çay içmek istiyorum. gazetelerden de haberim yok. ev arkadaşım süper biri olduğu için çay teklif etti ve birazdan kahverengi dev kupa dolusu sıcaklık içicem. saat 8, şimdiden uyuyabilirim ben.

aa bi de çok enteresan bi şi oldu. taksi sola sinyal verdi, çık çık çık sesiyle. sola döndük, ses bitmiyo. devam devam, ses bitmiyo. sürekli sinyal veriyoruz, ne bi ışık ne bi dönüş. meğer sonra, şoför amca balon yapınca anladım. çık çık çık, çat. amca sinyal sesi ritmiyle caklatıyodu sakızını, nedense kızamadım. huş içinde öylece cakladı.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker