2 Mayıs 2010 Pazar

gençliğe hitabe

şimdi... ne zamandır aklımda. isteyen kendi maddelerini de eklesin. kardeşime, kardeşimin yaşına (ki lise mezunu olacaklar) ve diğer "gençliğe" hitabem aşağıdadır. ki kendileri 90 ve sonrasında doğdular. şu hayatta öğrendiğim tek tük şeyler. diğerleri için beni işe almanız ve maaş bağlamanız gerekiyo, kapitalist dünya, naparsın. ay uzun olacak bu hitabe, hissediyorum.

ipek ongun başlayıp devam edicem, kısmet. bazen kendimi bin yaşında hissediyorum, saplantılarım var, çirkef teyzeyim. olsun. ben söyliym, duyan duysun.

1.kızlar, bakamadığınız tırnağı uzatmayın. hele ki at tımarlama gibi bi niyetiniz yoksa. erkekler, genel olarak tırnak uzatmayın. gitar çalıyosanız da bi zahmet bakımını yapın. serçe parmak tırnağınızı uzattığınızı size hatırlatacak sınıf arkadaşlarınız her zaman olacak. kısa tırnak candır. hem oje daha güzel duruyo (tam ipek abla). bakamadığınız saçı da uzatmayın gerçi.

2. eşitlik istemekle kibarlık beklemek farklı şeyler. centilmenlikten taviz veren adamla eşit olmanız gerek yok zaten. kibarlık zul değil, hayata karşı bir tavırdır, kendine saygıdır, karşındakini düşünmektir. kapıyı açmaktan, içki ısmarlamaktan, tuvalete eşlik etmekten bahsetmiyorum. onlara gerek yok pek zaten, işemek için asistana hiç ihtiyaç duymadım çok şükür. daha temelde, gecenin köründe eve bıraktığınız kız arkadaşınız apartman kapısında anahtarla boğuşurken, binadan içeri girene kadar beklemekten bahsediyorum. gerektiği için değil belki; ama yapmayan adama da eksiyi basarım, taksi şoförü dahil. kadına da basarım, taraf tutmuyorum; eşitlikten kastım da aynen bu. ve kızlar, inanın, pms is so last century. her boka bahane etmeyin. defnenin dediği gibi, "koca ömrümde en fazla 2 kere doğurucam diye bu çile çekilir mi?" biliyorum. ama üzülmeyin, milenyumlardır çekiliyor. ilk defa sizin hormonunuz olmuyor. söylenmeyin, doktora gidin.

3. çay içerken serçe parmağınızı havaya kaldırmayın. hayır, kraliyet ailesi de öyle yapmıyor ve kibarlık bu değil. anneannem bu sebeple evlenme teklifi reddetmiş bir kadın. saplantılar genetiktir.

4. türkçe bilin. okuyun, anlayın. telaffuzu dert edin. sözlüğe bakmayı öğrenin. ama asla kimseyi şivesi yüzünden filan ayıplamayın. ve rica edicem kimseye "ay senin türkçen niye böyle? ay ay demin ne dedin ahahah ne komik kelime oo!" filan gibi vasatın altı laflar etmeyin. kültürlere karşı merak ile karşısındakinin sınırını ihlal farklı şeyler. bu dil kadar, din,ırk, cinsel kimlik vb konular için de geçerli. haddinizi bilin.

5. bi şi çiğnerken ağzınızı kapatın. sakız dahil, hele ki sakız. kendinizden geçerek balon içinde balon yapmak için yaşınız en fazla 6 olabilir. benzer şekilde, çatalı veya kaşığı ısırmayın. çorba içerken dişiniz kaşığa vurmasın. hem yani diş minelerinize yazık, hem de fiziğe aykırı. zaten hüplediğiniz için, dudaklarınızla içiyosunuz çorbayı, dişe gerek yok. yemek yiyorsunuz biliyorum; ama bunu duyurmanız gerekmiyor. ağzınızı kapamak gerçekten mühim şey. sinemada da hışırtılı gıcırtılı şeyler yemeyin. zaten neden orada satıldığını hiç anlamadığım bir şey patlamış mısır. müzede de havuç dişleyelim bari.

6. toplantılarda vs, şeker attığınız çayınızı deve kervanı geçiyomuş gibi karıştırmayın. sıcak su o, 10 sn sonra zaten çözünür şeker, kaşığa da bardağa vurmadan iki tur attırmanız yeterli (saplantı listesi gibi gidiyo, imdat).

7. sevgili hocam karakışla'dan alıntıyla: "üniversite mezunu olmakla iş bitmez. aydın insan, branşı dışında 2 konuda daha bilgi sahibi olmalı, kendini yetiştirmeli. öbürüne sadece mezun diyoruz, tonla var zaten". balıkadam mı olursunuz, sinemaya mı sararsınız bilemem. ama özellikle pozitif bilim insanları için söylüyorum, hayır, "politikayla ilgilenmiyorum, onun yerine uçurtma yapıyorum" filan, bahane değil. bazal bilgi şartı aranıyor. insan hayatının en esnek ve en renkli 4 yılı üniversitede geçiveriyor. bilgisayar oyunu da kantin dedikodusu da pek matah şeyler değiller. kafanızı kullanmaktan korkmayın. dünyanız genişlesin, yemişim diploma notunu. bunun için üniversite de gerekmiyor ayrıca.

8.kızlar, allahınız aşkına, eve tek başınıza dönebilecek kadar için ve kendiniz taşıyabileceğiniz kadar doldurun bavulunuzu. ben geç öğrendim, sizin yanmayın. sonradan fazla gurur yapıyo insan. hadi tamam, bi kere saçmalayın ama trend haline gelmesin. biliyosunuz, 1 hata, 2 tesadüf, 3 trend.

9.eve tek başına kadar dönebilecek kadar içmiş olana ve bavulunu kendisi de taşıyabilecek olana yardım teklif edin beyler. sınırını bilmeyip sırtınıza binmeye güvenene değil. anneniz dahil. ağır da konuşurum.

10. ot gelip ot gitmeyin. hayata dair atıp tutarken günlük hayattan kopmayın. çiçek, ağaç ve balık isimlerini bilin. esen rüzgardan da anlıyosanız on numero. doğa denen şey şehir dışında kurtarılmış alanlar değil. belediyenizin websitesine bi girip bakın. muhtarınızla konuşun. politika demek de hükümetten ibaret bir şey değil.

11. kızlar, topuklu ayakkabıyla yürümeyi öğrenin. çünkü şimdi burun kıvırıyosunuz ama giymenizin gerektiği o meşum gün geldiğinde minik bir midilli gibi debelenmek hiç hoşunuza gitmeyecek. ipucu: dizlerinizi kırmayın, dizinizi geriye doğru iterek dik yürüyün. yoksa tesbihböceği midillisi filan oluyo. en iyi yöntem latin danslarıdır, hadi bu da benim kıyağım olsun. ay bi de lütfen: ayakkabı tabanındaki etiketleri çıkarın. sexandthecity havasıyla çivi topuklar üstünde bukle sallarken, ayakkabı etiketinin orda durması... olmuyor bella.

12. geçmiş ilişkileriniz geçmişindir. kavgalar, aşklar, hatalar, hepsi geçmişe ve birden fazla kişiye aittir. anılar en az 2 kişiliktir. iyi veya kötü, o anının tarafları arasında gizli bir sözleşme olur, adına "saygı" denir. ihlal etmeyin. hayatınızın önceki dönemlerini hayatınıza yeni girenlerle paylaşmak istemeniz tabii ki çok doğal, hem modern zamanlarda insanlar kıskanç oluyor meri, ama karşınızdakine "ulen bi zamanlar kıymet verdiği şeyleri şimdi en dandik rakılara meze yapan kişi, yarın öbür gün beni kimlere anlatmaz ki" hissi vermeyin. sizin hayatınız da zaten dedikodu sütunu değil, kevgire çevirmeyin. o kadar anlatmak istiyosanız kitap yazın. sınırlarınızı çizmezseniz sınırlar sizi delip geçer. güven verin ki güvenilir olun. ciddiyim.

13. cevabını bildiğiniz ama duymak istediğiniz soruları ısrarla sormaktan vazgeçin. bazen bilmek sadece acı verir. gerçek özgürlük, "sen ne kadar anlatmak istersen" diyebilmekten geçiyor.  bunu sadece aşk hayatınız için söylediğimi sanıyosanız beni hiç tanımamışsınız. sizi net ol ciğerimi ye manifestosuna aktarıyorum.

14. latin dansı demişken, beyler sözüm size.. anladım kıç sallamak istemiyosunuz; ama biz de bir odunla sallanmak istemiyoruz. kadınlara dansöz muamelesi yapmak çok out şekerim. müziği takip edebilmek, ritm duygusu filan, önemli şeyler. vücudunuza söz geçirebilmeniz, müziğe göre hareket ettirebilmeniz de on numero. inanın 35 yaşınıza geldiğinizde buna vah vah çekmek istemeyeceksiniz, kelleşme filan başlayacak, onunla uğraşmanız gerekecek. bar kenarından bakarak kız tavlanmıyor. müzik aleti çalın, ritm duygunuz gelişsin, spor yapın, vücudunuza hakimiyetiniz gelişsin. sonra bu ikisini birleştirin - aferin, umut var. şart değil tabii ama olsa fena olmaz coni.

15. genel olarak: asla oturduğunuz yerden dans etmeyin. özellikle kızlar. tamam hangimiz zaman zaman bunu yapmadık ki ama dans edeceksen ayağa kalk. ha yok oturacaksan, masanla ilgilen, bu seni zavallı yapmaz. öbür türlüsüne "taze gelin cilvesi" deniyor. "üst gövdem göbek atıyor ama ayakta olmadığım için namussuz görünmüyorum" hallerinden hazzetmem, hazzedeni sevmem. aynı şekilde, "aa oturmaya mı geldik" çekiştirmesi de sevmem, dans ederken çantasına yapışıp bırakmayanı da sevmem. bi gevşeyin. bunlar hep nasıl davranacağını bilmemekten oluyor, o zaman öğrenin doğrusunu. atla deve değil.

16. bok gibi içebilmek marifet değil, maksat düzgün içebilmek. eğer alkolle yeni yeni tanışıyosanız, sınırınız 2 kadeh şarap olsun ve yavaş için. içtiğiniz şey ne olursa olsun, aynı bardak sayısında su için, asla aç karnına içmeyin. eşik değerinizi bilin, düzenli içince yükseleceğini de bilin. yoğurt ve zeytinyağlılar candır, altlık yapın. baktığınız yiyecek bi şi yok, bi kaşık zeytinyağı bile iş görebilir. iyi içenleri izleyin, bilir onlar. bi de karıştırmayın, karıştırmayın. bunu hala deniyorum misal. bi de rica edicem, sarhoş olmadığınız halde sarhoşmuş gibi davranmayın, tersinden bile komik görünüyo. sarhoş olmakta bi sorun yok, kusarsınız geçer. kendinize yetebilin, millete baş ağrısı olmayın yeter ki.

17. rakı içerken, rakı-su-buz sırasında konur bardağa, su bardağına da daha çok buz atılır. bu konuda çok hassasım. rakıya direkt buz atılınca içimden et kopar. ha bi de, meze adlarını bilin, bilmiyosanız sorun. bi yandan "şu yoğurtlu şey, şu patlıcanlı şey" deyip bi yandan da "annemden rakı emmişim" tablosu çizmeye çalışmak acıklı oluyor. çelişmeyin.

18. madem içkiden gidiyoruz, "kız dediğin az içer, şimdi adım çıkmasın" kafasıyla, içmeye gidildiğini bile bile (ör. fasıl) kola içenler, bi de yetmiyomuş gibi etraftakileri ayıplayanlar... evet daha erken evleneceksiniz belki ama cehennemde yanacaksınız. beyler, siz de şunlara "ah hanım hanımcık, tam evlenilecek kız" gazı vermeyin. içmeyen içmez, şart değil; ama bundan fal tutup diğerlerine burun kıvırmak tahammülfersah.

19. sofrada din, politika ve futbol konuşmayın. öyle derler. sofra dışı sizin. yemek yemek bi zevk, bi tören, böyle oh mis mis bi zaman olmalı. ne bileyim, enginar mevsiminden konuşun, erguvanlardan bahsedin, pilakiyi övün filan. nefes alın, nefes aldırın. üç günlük dünya. hükümete sövmenin veya şampiyon kavgası yapmanın da bi yeri olsun. ben bunu hala deniyorum.

20. erkekler, yemek yapmayı bilin. yani en azından 2-3 tane "anneye bile yapılabilecek" tarifiniz olsun becerdiğiniz. kızlarda "doğurmadan bebek mi bakıcam" paniği yaratmayın. zaten mutfak kolay bi yer, tarifi aynen yapınca sonuç da hep aynı çıkıyo. bu özel menünüz makarnaysa nolur, domates/kıyma soslu olmasın. makarna değilse, artı puan. iyi omlet yapıyosanız, artı yüzbin. kızlar da bilsin, "beklendiği" için değil, kendinize pişirmek için. ha bi de mutfağı temiz tutmayı da bilin. en kolay temizlenen tencere, hemen temizlenen tenceredir. bi de şu temizlik süngerini lavabonun içinde, hele hele su dolu lavabonun içinde asla bırakmayın. iyyy yani, iyy.

21. çok gezin. fotoğraf çekin. sonra da fotoğraflarınızı bastırın.

22. mini etek giyiyorsanız çekiştirmeyin. dekolteniz varsa kapamak için çırpınmayın. gerçekten eğreti duruyor. açık vermekten korkuyosanız, muhtemelen bluz/etek her ne ise tam bedeninize oturmuyodur, ufak bir tadilatla terzi onu cuk hale getirecektir. ha bi de erkekler, nolur pantolon paçalarınızı bacak boyunuza uygun şekilde tadil ettirin, on katlı düğün pastası gibi paçalarla gezinmeyin. ifrit oluyorum.

23. dik durun, dik oturun. silüet mühim şey. üst maddeye ek: terziden korkmayın ve üşenmeyin. standart bedenli seri üretim giysileri emanet durmaktan kurtarıp üstünüze uygun hale getiren kişi kendisi.

24. erkekler, otobüste evde işte okulda, bacaklarınızı 90 derece açarak oturmayın. tamam evet, selvi boyunuzla sıralara sığmıyorsunuz ama sizi ben doğurmadım, koltukları da ben tasarlamadım. boşuna "oturmayı kalkmayı bilen adam" diye bi laf yok. yayılmayın rica edicem. hele ki toplu taşıma araçlarında.

25. kızlar, şeffaf sütyen askısı kullanmayın. isilik yapar valla. hele ki böyle fiyonklu çiçekli filan oluyor, oy oy.

26. yurtta kalıyorsanız, ev de olur fark etmez, rica edicem, üst katınızda 90lık hasta teyze, alt katınızda da 9 günlük bebek yaşıyomuş gibi yaşayın. çok ciddiyim. etrafınızdakileri düşünmek zul gelmesin. yoksa  ben üst kata çıkıp "özgürlük, tüm pazar günü sesi sonuna kadar açık god of war oynamak ve oynarken kişnemek değildir" konulu 101 dersi vermek zorunda kalıyorum. ne bileyim, siz göbek atacaksınız diye ayrılık acısı çekenin ağlamasına limon sıkmayın vb. binanın ses yalıtımı iyi değil diye ben sizi çekmek zorunda değilim ve teknoloji gelişti, kulaklık denen bi şi var.

27. bununla ilişkili olarak, sabah 10-akşam 10 sınırınız olsun. telefon etmek için de, zil çalmak için de. mesaj atın coniler, ölmezsiniz. giderek anneme dönüşüyorum.

28. kızlar, gece sokakta yalnız yürümekten korkmayın. korkuyorsanız, gitmeyin. ama bence yine de genel olarak, geceden ve sokaktan korkmayın.

29. ısrar, çok sevimsiz olabilir. daha sevimsiz bir şey varsa o da kız tavliycam diye yanındaki arkadaşını aşağılayan erkektir. buna gülen kızı da artık allah affetsin.

30. düzgün mail atmayı, dilekçe yazmayı bilin. şuncacık özeni gösterin.insanla muhatap olurken insan yerine koyun. misal bana iki günde bir "mrb ben xx üniversitesi 4. sınıf öğrencisiyim yarına ödevim var bi şi sorsam cevaplar mısınız çok acil yoksa mezun olamiycam annem acısından kurdeşen dökecek sorum şu bikbikbik? tşk" tipi mailler geliyor ve ben o çocuğun mezuniyetinin yaklaşması fikriyle hüzünleniyorum. yani adını bile yazmıyo düşünün, cevap vericem, ne diycem? "sayın öğrenci" mi? mrb ne, tşk kim hem? online forumlarla büyüdünüz, tamam; ama yetmez. "ben napıyorum ya, bunu insan okiycak" filan deyin bari. "e anlaşılıyo ya" gibi salak saçması cevaplar da vermeyin. karşınızdaki sizin yerinize düşünmek zorunda değil. hele ben, hiç değilim. bu yüzden genelde "sayın xx üniversitesi 4. sınıf öğrencisi, lütfen mailinizi okunaklı  ve hitap, imza gibi standart detayları barındıran bir şekilde yeniden gönderin. sorularınızı daha net belirtirseniz, daha rahat dönebilirim; ancak benim google veya arkadaşınız osman olmadığım çok açık. saygılarımla" diye cevap atıyorum. uyuzum ama lazım.ben yapmasam patronu filan yapacak ileride, yazık.

31. kin tutmak yerine size iyilik edenleri unutmayın. o daha mühim. yediğiniz kazıklar zaten dönem dönem sızlayacaktır, dert etmeyin. kıymet bilin. küsmek kolay şey, küstürmemek mesele.

32. ağzınız kokmasın. çorabınız da. saçınız da. anladığınızı umarak deodorant detayına girmedim.

33. vereceğiniz hediyeleri her zaman kendiniz seçin.

34. erkekler, kızları alınlarından öpüp "şövalye ilan ediyorum" havalarına girmeyin. kim başlattı şu furyayı bi bilsem, hemen öpüştürücem ki rahatlasınlar.

35. erkekler, klozet kapağını kaldırın... ve sonra indirin. çok zor olmasa gerek. kızlar, hijyenik pedmiş, tamponmuş hiç fark etmez, insan gibi bertaraf edin rica edicem. bi de 'çöp nasıl atılır'ı öğretmeyelim bu yaştan sonra. her ikiniz de, duşu ve lavaboyu temiz bırakın. siz banyo yaptınız diye ortalığı sel almasın. çöp demişken, çöp torbasından pis su sızdığını bile bile o haliyle evden atmak bence suç olmalı. belediye temizlik işletmeleri de kapıcınız da köleniz değil.

ay işte şablonlarım ve ben. daha bi "hayat felsefesi" düzeyinde olsun isterdim ;ama bunlar da zorlayınca ona çıkıyor, şekilcilik değil mesele. isteyen ekleme yapsın. daha da uzatabilirim gerçi. 35 madde ama iç içe yazdım, 50 eder rahat. eklemeniz varsa yorum bırakın, bir sonraki posta taşiyciim. yeni nesle bi katkımız olsun.

17 yorum:

enes güler dedi ki...

- hangi dil olduğu hiç önemli değil, en az bir yabancı dili iyi derecede öğrenin. okuyup yazabilme becerisini gösterin. hadi bunu yapamadınız, sokakta dilini bilmediğiniz insanlara yüksek sesle mastar fiiller kullanarak bir şey anlatmaya çalışmayın, komik olmayın.

enes güler dedi ki...

- erkekler, herhangi bir yerde güzel bir kadın görünce yiyecekmiş gibi bakmayın. güzel kadınlar güzeldir, fakat meyve değildir. bir sanat eserine bakıyormuş gibi bakın yeter. özellikle anlamadığınız bir tabloyu aklınıza getirin mesela.

narsis dedi ki...

Bir parçasını yolladığım ve sen yazdığın için artık yayınlamayacağım post şöyle başlıyordu:
"Yazacak bişi bulamıyorken etrafta bir röfleli kadın görüyorum ve hemen aklıma burası geliyor aykırabileceğim: Röfle ancak orta yaş üstü ve kısa saçlı ve zaten en azından açık kumral kadınlara yakışabilir belki, bir nebze. Ama gençler, ah gençler, kuzum niye yaptırırsınız, saçınıza yazık değil mi?!"

Damlo dedi ki...

bi ben hassasım sanıodum bu konuda. genelde erkek bağyanı beklemediğinde şaşkınlık, üzüntü, paranoyalar falan vuku bulur ki bu da çokça görülür. taktığım senin de dediğin gibi her iki cinsin de bunu düşünmesi gerektiği. ne biliyim arabayla bıraktın 2 sn bekle, taksiyle bıraktın şöfer düşünemiyosa bi sn bekleyelim de. hani beklentim tavan değil, yok odanın ışığı yanana kadar ağaç ol aşağıda falan. değil yani ama ne biliyim. hayat böle böle şeylerle daha bi güzel hale geliyor sanki. daha bir sürü incelikler var böyle komplimana girmeden, yapınca huzurlu hissettiğim: mesela senden önce biri kahveyi orta istiyorsa ısrarla şekerli dememek. bi kere 'orta'dan hiçbi şey olmaz diebilmek gibi. çoğaltılabilir. hızlı, seri oldu. çok yorgunum, yatağa düşücem.

incelikler yüzünden dinleyesim geldi.

Unknown dedi ki...

kalemine sağlık :)) duygularıma tercüman olmuşsun. ben otursam böyle derli toplu da yazamazdım, kafam dağılırdı zaten.

narsis dedi ki...

* Kravat takmaya, takım elbiselerle dolaşmaya, döpiyesler almaya özenmeyin. Modern zamanların bir tasması kravatsa, diğeri de bilekberidir. Onlara da özenmeyin. Şık olun ama, artık dizi götü çıkmış eşofman ve fönlü saçların çirkinliğini hepimiz kabul ediyoruz. Şık olmak başkadır, spor şıklığından da bahsetmiyorum, o da ne garip bişi zaten.

* Kızlar nooolur çok ince almayın aldırmayın kaşlarınızı. Bak sonra elli yaşında kaşım kalmadı derken, yirmilerinizi hatırlayıp tek sıra kaşlarınıza üzülürsünüz. Çalı gibi dolaşın demiyorum ama düzeltmekle yeniden yaratırken yok etmek arasındaki farkı bilin.

* Erkekler, nooooolur çok ince almayın kaşlarınızı. Hadi ortasını biçiyorsunuz, tamam bişi demedik. Ama o kaşlarınız siz fark etmeden hilal halini alınca çok kötü görünüyor.

* Reklamcılığa özenmeyin. Tamam memur olmak hevesiniz olmasın, kravatlardan uzak durun dedim diye en rahatı reklamcılık yalanına sığınıp stokholm sendromu yaşamayın. Böyle yazabiliyor, bi de yazarların aksine yazdığımdan para kazanabiliyorum da ı-ıh çok güzel bi arguman değil. (Sen ne biliyosun lağn diyeceklere bi çift lafım olur, mail atsınlar =p )

Ayh asıl başka bişi gelmişti aklıma, bunları yazarken unuttum =D

Püstüklü Mama dedi ki...

üniversiteye başlar başlamaz kızlar saçlarını boyatmasın, erkekler saç ve sakallarını uzatmasın. erkek dediğin saçı sakalı kısa, temiz yüzlü olur.

her ikisi de, tırnaklar yenmesin.

bir spor dalına hakim olunsun ve mümkünse futbol ya da basketbol dışında olsun. mesela yüzmedir, tenistir, aikidodur, bunlar olsun.

aklıma gelsin, gelirim yine :)

narsis dedi ki...

Hatırladım:

*Ugg mudur nedir, o ayı patisi bot/çizmelerin güzel olmadığının farkındaysak bunların yazlık versiyonlarının da geçen yıl türeyen Amazon kadını havası veren garip sandaletler olduğu konusunda hemfikir olabiliriz. Ayağınızla yetinmeyip ayak bileklerinize de uzanan, birbirine paralel şerit şerit deriler, evet, bundan bahsediyorum! (Gugıl onların gladyatör sandalet diye adlandırıldığını söyledi, her neyse) Sakınınız.

deryik dedi ki...

ay kendime ekleme yapıcam ama:

- kişilerin jestlerini farkında olun, görevmiş gibi beklentiye girmeyin. aynı şekilde, jestleriniz görev sanılmasın, gerekirse hatırlatın.

jelatin dedi ki...

ay sen ondan tam bir paçççççççoooz gibi Cuma gecesi benim omzumdaki çantama laf ediyorduuuuuuuuuuun!

ONUN İÇİNDE BENİM EMEKLİ MAAŞIM VARDI KIZIM! 30 NİSAN CUMA GECESİYDİ O GECE, ertesi gün bakkala manava borçlarımı ödeyecektim.

- daha önce bir yerlerde de belirttiğim gibi: dişe sürtülen kaşık & çatal boşanma sebebidir.

- 25 yaşına gelip de hâlâ yemek yerken ağzına yüzüne bulaştıranlar var. salatayı ağzına atar atmaz gülümseyenler mesela!.. dudakların kenarında yağ birikintisi, yoğurt kalıntısı, vs.

deryik dedi ki...

ahaaah çantana laf edişimi hatırlamıyorum ki :) etmişimdir. bizim maaşlar yatmamıştı, onu kıskandım :P

bloguna geri dön jellam. sen de istiyorsun, biliyorum.

pın dedi ki...

muh-te-şem! özellikle ayakkabı etiketleri, ağız-çorap-saç, düzgün türkçe, taşınabilir bavullar ve kısa tırnaklar! kısa tırnak iş görür. kocaman tırnakla bulaşık bile yıkanmaz ki! bir de sifon var. lütfen herkes sifonu çeksin artık! peçeteleri de sağa sola değil, çöp kutusuna atsınlar. o kadar zor mu çöpü tutturmak? mm, bir de başkasının yemeğine için gitse bile önce nezaket icabı sor, sonra tat. tabağıma küt diye bir çatal indi mi sırf oradaki nezaketsizlik geriyor beni, oburluk ve paylaşamamazlıktan değil yani!

Adsız dedi ki...

Bayıldım! Her maddesine aynen imza atarım... Blogum olsaydı manifestoda yaptıgım gibi yayınlardım...

Belki erkek gözüyle ekleyeceğim bir şey olabilir ki, o da 35. maddede... Eğer 2 kapak varsa neden hep biz dikkat etmek zorundayız? Aynı cümleyi "kızlar, klozet kapağını indirin, sonra kaldırın... çok zor olmasa gerek"... bu konuda neden sorumluluk tamamen erkeklerde bir türlü anlamadım...

narsis dedi ki...

Naçizane yorum: Her iki cinsin klozetle yapabileceği toplamda üç durum var: Ayakta işemek, oturarak işemek, oturarak sıçmak (Çok mu kaba oldu?) Sadece erkek tarafından yapılan ilk eylem haricinde diğer ikisi oturmayı, yani kapağı indirmeyi gerektiriyor. Hatta son eylemde her iki cins de oturduğu için çoğunluk klozet kapağının indirilmesinden yana =p Dimi. Evet evet bu yüzden olmalı.

deryik dedi ki...

tuvalet tasarımı öyle valla :) aslında, üst kapakla birlikte kapanması lazım; çünkü sifonla beraber bakteri fıskiyesine dönüşüyo. diş fırçasından koli basili filan çıkabiliyo. yani ideal durum, aslında, biz ordan çıkarken her iki kapağın da kapalı olması. adaletse, bence bu daha adil :)

Aysin dedi ki...

Ödüm bokuma karıştı bunu okuyunca, herkes de ne mükemmelmiş hey maşşallah! 90 doğumlulardan olmadığım için paçoz leş gibi kaba ve saygısız gezmeye devam edebilicem thanks god.

Hayır yani bavulu biraz fazla doldurup sevgilim taşır, arkadaşım yardım eder diye düşünmekte ne var? Sevdiğiniz biri bişeyi abartıp sizin yardımınıza muhtaç olunca kendinizi kullanılıyor gibi mi hissediyosunuz cidden? Ver lan ver allahın cezası diyip taşırsın yani nedir? Kışın mesela o kocaman botlarla iyice ısıtılmış mekanlara gidince o ayak terliyor da kokuyor da. Her gün kremiydi fısfıydı uğraşıyor musunuz cidden? Sigara içilen ortama girdin saçın leş gibi koktu gecenin körü zurna gibi eve geldin ay ben böyle yatamıyciim diyip duşa mı giriyosunuz? Gerçi pardon zurna gibi de içemiyoduk çünkü mesela bir arkadaşımız bizi eve bırakıverirse mazallah asalak oluveririz.

Neyse 35 maddeye tek tek saydırmıyım da şimdi genel olarak bu kafa yapısı bana acayip ürkütücü geliyo.

Deryik seni süper akıllı ve genelde çok şirin buluyorum. Ama işte içimizdeki elit, tapınaktaki yazılardan bahseden dede falan derken aramıza yollar yabancı kollar...

deryik dedi ki...

e canım olur o kadar ayrı yollar kollar. bunları yazdıysam, tam da saydığın şeyleri yaşadığım için.

bir arkadaşın bizi eve bırakması asalak yapmaz elbet de alışkanlık haline gelmiş, "aman şimdi X içer içer, eve bırakmak lazım olur" stresi yaratmak yapar. veya tam bir incileri-dökülen-leydi olarak "ne var yani, bavulumu BEN Mİ taşiycam?" havasında olmak, evet yapar. ben o kısmı diyorum, yoksa derdim ütülü rahibe hayatı değil. şimdi bi daha okuyunca bana da öyle görünse de :) arada bir olmasıyla, her daim olması arasındaki fark derdim. ayak kokar da kokmasından rahatsız olmamakla, olup da ertelemek arasındaki fark gibi.

ha dersen ki senin 35 üstünden skorun kaç, 35 değil valla. bi daha baktım, belki 25 çıkar. belki.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker