1 Mayıs 2010 Cumartesi

ille de sokak

konuyu çok uzatıcam, baştan söyliym.

şehir yaşayan bir şey. meydanlar, toplaşmak için. yani hakikaten, meydansızlaştırılan ankara bunu çok iyi bilir. ankaranın sokakları meydana çıkmaz, birbirine çıkar. çıktığı meydanımsı yerler, meydan değil, dört yol ağzı filandır. meydan düzenlemesi yoktur. haliyle insanlar birbirinin yanından geçip gider. kızılay meydanı, garibim, bunca yıldan sonra otobana çevrildi. nehirler denize döker balıkları, sokaklar da meydanlara dökmeli. bence. işte o yüzden, meydanlara karşı saplantıya yakın bir merakım var. "sokak kültürü" denen şey, bence meydanlarla başlıyor. her gün yanında yürüdüğünüz, "şehir" denen o kalabalık aynı yerde "durmayı" seçtiğinde bir kültür başlıyor. durabilmek. dans etmek için, protesto için, ağıt için, maç sevinci için - hepsi bunu besliyor. kollektif hareketin ara sokakta başlaması meydana ulaşmak için. ben öyle görüyorum hatta size meydansızlaştırılmanın politikalarını da uzun uzun anlatırım bence. komplo teorilerim var. gece geç saatlere kadar sokakta olmanın tehlikeli/ayıp/ yanlış olduğu bir kültürde, meydanlar ancak insanları birbirine yaklaştırır. hani "işlevi" yüzünden, merkez caminin yanında diye, köy kahvesi var diye meydan olmaktan bahsetmiyorum. neyse. şehir planlamacıların siyasal gücü. meydanlar ve sokaklar asla belediyelere bırakılamaz.

taksim ve 1 mayıs, tam da bu sebepten, en iyi örnek meydan- insan aşkına. ha bunu mu anladım 1 mayıstan, hayır tabii ki. ama 77 baharının kırmızı gölgesini tanıyorsak, o meydan hala orda olduğu için, bu şehrin hafızasına kazındığı için. o meydanın yeniden fethinden çok, yeniden insanlara verilmesi gerektiği için. bilmem, belki bu ilk iyi gelir. taksime, 1 mayısta, insanca, polisin etrafta olduğu ama içinde olmadığı bir grupla çıkabilmek, belki de nelere ihtiyacımız olduğunu hatırlatır. belki de durmak, meziyettir işte. o kalabalıkta, gitmeden, 1 mayıs için, diğerleri ile birlikte durunca, insan dünyayı yerinden sarsabilecekmiş gibi hissedince, farklı her şey. şehir planlamacılar bu hissi çizemezler işte. hayır, orda değildim. bundan önce de gitmedim hiç. düşünmedim değil ama annemin ısrarı etkili oldu. annem ki 78'de meydandaymış, 2010'da çözemediğim bir panik yaşadı. komik geliyor. neyse, zaten olamazdım, akşamdan kalma, böğh bir halde uyandım. hani, gitmiş gibi yapabilirdim ama sevmem öyle şeyleri. sonra da divad bey ile üsküdar filan.

ama konu bu değil. konu, o meydanda olmanın, şehirle insan arasındaki gizli sözleşmenin siyasi haklarıyla ilgisi olması. ben her boku istanbula bağlayan, hayaller alemi prensesi değilim. "aman canım, çıkmayıversinler"cileri anlamıyorum, o kadar. mesele, büyük. olması gereken oldu diye coşkuyla dans edemiycem ama bana verdiği umut başka. yani ne bileyim, festival kültürümüz yok mesela. düğün veya cenazeler dışında pek toplaşmayız, evlerini "dışardan görünmeden dışarıyı izleyecek şekilde" inşa eden bir kültürümüz var. birbiriyle tanışmak, birbirine karışmak, o yüzden önemli bence. "birlik ruhu" denen şey, anca linçte oluşmamalı. belki biraz eksik, öğrenmek gerekiyor. şehirlerin de bunu öğrenileceği alanları sunması önemli. bak ankaraya, insanları birbirinden izole etmenin şiirini yazıyor. sonra gençlik parkını süslese kaç yazar ki.

korkutulmuşluk bambaşka bir yanı. höt deyince kimlik gösteren, kendinde hiçbir itiraz hakkı görmeyen, fişlemeyi doğal gören bir çoğunluk var. izini belli etmeden yaşa ve öl. onun için, yani işçi bayramı olmasının benim yazamayacağım kadar uzun haklı sebepleri dışında, bir de böyle detay bir kareden, kıymeti var bugünün. yoksa bu yıl, zaten tersanesinden tekeline, azap dolu bir yıldı. yani malumu anlatmayayım dedim, o açıdan. gerçi meydana giden tüm yolları tutarak gösteri izni vermek bana hala tuhaf geliyor, "ulaşabilirsen kutlarsın" gibi bir anlayış. neyse. çoluk çocuk gidilebilmiş ya, ne bileyim, taksim meydanı sevinmiştir.

ah,bi de tekelciler sendika başkanını konuşturmamış ya, içimin yağları eridi. tamam saldırmasalardı keşke; ama konuşma yapsa daha da tuhaf olacaktı.

inat, gerekliyse zaten mağrur bir hal alıyor. onun haklılığı, bordo bir pelerinle sarılı. hayalimde öyle.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker