7 Haziran 2010 Pazartesi

sıradan

en bi sıradan "haberler, haberler, haberleeerr" postu. böyle link link iki bıkbık yapmam çok mu sıkıcı acaba diye düşünüyorum ama valla egoistçe, kendim için. sonra dönüp okuyorum filan, bulması kolay oluyor. bazı yazılar var ki ben böyle sıçar gibi yazdıkça (bu kalıp vardı, kullanılırdı, noldu sonra?) geride kaybolup gidiyor efendim, ama napalım, azmeden bulur okur. çok mühim ya. peh peh bana.

TÜBİTAK ve ali nesin çarpışması devam ediyor. daha doğrusu ali bey cama vuruyor vuruyor vuruyor. TÜBİTAK ve konseptleri kapı duvar. şirince'de bir matematik köyü var. "eskiden olsa" bile çözemeyeceğiniz soruları, ileri matematiği, matematik bilimini öğretiyor çocuklara. bu çocuklara para lazım. ali bey, AB fonlarına değil TÜBİTAK'a başvurduğu için cezalandırılıyor. 1 öğrencinin masrafı, her şey dahil 350 TL. siz destek olmak isterseniz, mektubu burda. ben okudukça sinir harbi yaşıyorum. bilmem, belki bunları gören, duyan, "sosyal sorumluluk" adı altında üstlenecek firmalar da vardır; ama hani böyle etrafı logolarıyla kaplamadan, efendice, matematiğin önüne geçip rol çalmadan. hani ne bileyim, "bu da şanından olsun, adımızı aygaz kamyonu gibi bağırmasak da olur" diyerek yapacak bir yer. belki de sponsor kabul etmiyodur köy? ama bence eder. belli koşullarda olacaksa, niye etmesin ki? şu tübitak'a 7 kere gidecek sabrı olmuş mesela.

beni bi şi dürtmüş olmalı ki ali bebek'i hatırladım. bak hop, üzerine bu haber. ah vatandaşın istekleri! sizin için bir emir, değil mi? maksat müşteri memnuniyeti. vatandaş, onlarca inşaat firmasının yargılanmasını da istemişti, afla davalar düşmeden önce. yaşayan, gören, okuyan biliyor. o fay hattı üstünde bir bina tuzla buz olurken, bir diğerinin kale gibi durabildiğini de herkes biliyor. velakin ben güvenemiyorum. gönül ister ki fay hattına ev yapma fikri bizi korkutmasın, mühendise, inşaat firmasına güvenelim. hayır, güvenmiyorum. ladesin de bi adabı olmalı. ben duydukça kasılıyorum, yaşamadan. yaşayanlara bol sabır.

express'in davası sonuçlandı malum, yıldırım türker de bi güzel yazdı. irfan aktan, ajans haberleri üzerine yorum yapmanın ötesine gazetecilik yapan bir adam. yoksa bakınız, ajans haberleri üzerine yorumu ben bile yapıyorum :) evet tabii ki benimkiyle aynı şey değil, henüz o kadar şişkin bir egom yok; ama "habercilik" de başka bir şey. muhabirlik, böyle bir şey. olsun isterim ben şahsen bizzat kendim.

*

bi de bi yazı daha, maksat uzatmak:

bu dünyada 60’lı yıllardan günümüze kadar Filistin halkının hakkını ve hukukunu savunan, onların emperyalizme ve siyonizme karşı yürüttüğü mücadeleyi bütün gücüyle destekleyen, işgal altındaki topraklara giderek Filistinlilerle birlikte savaşmanın onurunu taşıyan ve bu uğurda onlarca yol arkadaşını yitiren devrimcilere ve sosyalistlere karşı, bütün bu yakın tarih boyunca “Allahsız kızıl komünistler, anarşistler ve teröristler” diye ABD emperyalizminin yanında ve Türk derin devletinin hizmetinde saldıranlanların birdenbire Filistin halkıyla gösterdikleri dayanışma, belli ki bu toplumun bir kesimi tarafından hala samimi bulunmuyor.

çok özür dileyerek, bu bir kesim içinde olduğumu söylemem gerek. öyleyim, elimden başkası gelemiyor. ha netice felaket, yaşanmasaydı filan, o başka. ama olay bitti. yani bu tarafını da düşünebiliriz artık, değil mi? oturup sakince aslında ne olduğunu düşünebiliriz. "hırsızın hiç mi suçu yok" densin diye yazmıyorum bunu. israilin melaike adam olmadığı açık, konu da zaten karşı taraf. gerçekten, hissettiğim şey daha özet bir paragraf halini alamazdı.

tek kaşım havada, evet. isterseniz samimiyet sınavı deyin. yazının geri kalanında biraz fazla genellenmiş kısımlar var bence de; ama bu paragrafı koparıp seçiverdim. yo hayır, katarakt ameliyatlarıyla bir derdim yok. sadece işte, filistin başka bir vaka. ayrıca hamas- fkö konusunu da şöyle net yazan az oldu bu aralar. ne ara hamas hamas der olduk? arafat taklalar atıyor yattığı yerde. uzaktan, burdan, ben böyle görüyorum, evet. düşmanımın düşmanı dostumdur felsefesi sakat bi şi, tek bildiğim bu. kutuplaşmalara kapılıvermek kötü.

ah bir de şu basit ve güzel cümle, maalesef:
 Türkiye solunun normal hayatı, örgütlenmeyi ve seferberliği önüne alan bir hayat değildir.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker