11 Temmuz 2010 Pazar

tatil

tatil. tek diyebildiğim bu. bi senedir hasretini çektiğim güzel şey. kavuştuk.

datçaya ve sonradan da adet yerini bulsun diye, tabii ki torbaya gittik biz. gidişimiz metro turizmin değersiz yolcularından biri olmamızdan kelli bir azaptı. neymiş, ne olursa olsun, uçakmış. yok yani, yol uzun, o ayrı mesele. ben 13 saat otobüs yolculuğundan tınmam genelde. gerçi 15 saati geçti bu. tahammül sınırlarımızı zorlayan bir sürü saçmalık. ama kararlıyım, buna söylenmiycem. en azından şimdi söylenmiycem yani. başlarsam bitmez.

tatillerde araba kiralamak, bir şekilde arabalı olmak, bence en iyi seçim. datçanın da altını üstüne getirdik. evet toplu taşıma güzide bi tercihimiz; ama bazı yerlere de toplu taşımıyolar maalesef. araba bi esneklik sağlıyor. boydan boya dolandık, hatta hızımızı alamayıp bozburuna gittik. çam ormanlı tepelerde, en keskin virajlarda, aşağıdaki turkuaza baktık. "lacivertle yeşilin buluştuğu" klişesi ne kadar doğru ve zevkli bir şey. çam ağacı, hem karadeniz tepelerinde, hem ege büklerinde, her yerde olan bi güzellik. çam kokusu iyotla karışıyor, datça zaten oksijen merkezi bi yer, akciğer bayramı. bolca zeytin ağacı bi de.

eski datçada kaldık, can babayla komşuculuk. ev sahiplerimizden melissa (ki kendisi 8 yaşında) şöyle yazmıştı bi tahtaya: "eski datça. eski ama ölçüsünü bilen mahalle ('kıymetini bilen' demek istemiş ama ne çıkar?). beğendiyseniz, gezin, eğlenin, tadını çıkarın!". öyle bi yer işte. kıvrımsokak mahallesi, taş ev güzelliği. datçanın "köy ekmeği" denen, her yerde ikram edilen ekmeği tarçınlı. bildiğiniz tarçın. datça balıyla harika bi ikili olsa da, konu balık olunca iş biraz değişti. yine de tarçın, bundan sonra biraz datça bir şey olacak.

şu an sersem gibiyim; ama kabaca bi düşüniym bakiym... ovabükü, palamutbükü, mesudiye, pek tabii ki knidos, yakaköy,  kargı, hayıtbükü, domuz çukuru, hisarönü, söğüt, bozburun, selimiye, aktur falan feşmekan, dolandık durduk. her yere bi uğradık.

tekne turu hatası yaptık bi de. hata değil de işte... dersimizi aldık diyelim. tekne turumuz, içindekilerin bi kısmı hariç, güzeldi. biz mesela, güzeldik. egede denizi turkuaz her koya dendiği gibi adı akvaryum olan koyda yüzmek de öyle. dalıyosun, metrelerce ötesi berrak. ürkütücü derecede cam gibi.


ama benim nazarımda kaptan, şapkası olan, tahminen beyaz bıyıklı/ sakallı, tonton ama otoriter, hulusi kentmen gibi biridir. bunun sebebi de torba'daki anter kaptandır. anter kaptan eski süngercidir, teknesini sever, teknesinin kuralları vardır, öyle her zibidi istediğini yapamaz para verdi diye, höt der, durursun. çok yaşlıdır ama hala karabatak gibi dalar. bizse, kılkuyruk 2-3 tipin kullandığı ve tur sırasında resmen çilingir sofrası kurup kafayı bulduğu bi teknedeydik. teknede ayrıca 20 yaşlarında, sabah 11de tekila mı ne içmeye başlayan bi 7-8 kişilik grup vardı ki, kaptan ve arkadaşları olacak gencolar çok bi kaynaştı bu ekiple. hepsini denize atıp, teknedeki yaşlılar ve çocuklu aileler adına ihtilal yapmayı planlıyodum. üslupsuz densiz terbiyesizler. neyse, sinirlenmiyorum.

sonra feribotla bodrum, ordan torba. semtimiz torba, betona yenik düşmüş az buçuk. 2 yılda bu kadar mı çimento dolar bi yer? her yer bir villacık, bir sitecik, apartkondu, private-suite-taştı halini almış. voyage, zaten torbayı "voyage köyü"ne çevirmek üzere. oysa, güzelim torbada hala kanalizasyon yok. ya şaştınız di mi, sayamadığım kadar çok bina bitivermiş, ama içindeki hiç kimse tuvaleti kullanmıyor. elfler diyarı. tez diye debelenirken, yıl 2007'yken de yoktu. borular döşendi oysa; ama binalara ve arıtma tesisine bağlantı yok. yani boruları gömdük, çürümelerini bekliyoruz, bu sırada bütün koy çişini tutuyor.

torba kavşağına da bi tür melih gökçek anıtı dikiliyo, fuzuli bi alt geçitli, çiçek böcek meydanı. ama kanalizasyon yapılamıyor ısrarla. sahile kaç kaç, demire kaç kaç. sarnıçlı yerleri güzel. sonra kale. canım kale. bodrum kalesine kaç kez gittim bilmiyorum; ama ben onu hala çok seviyorum. beraberce de misti işte. gümüşlük de büyümüş; ama kötüleşmemiş henüz mesela. sakin, güzel, dalgalı, rüzgarlıydı. cadı vardı, şirin bi butikti, o biraz işi büyütüp tekdüzeleşmiş. olsun varsın.

bodruma sanki 20 yıldır gitmiyomuşum gibi bir şaşkınlıkla, her yere, her şeye "aaa..aaa"ladım. torba-gölköy yolunda değil sokak ışığı, kedigözü bile bulunmaması geleneği değişmemiş gerçi. göltürkbükü oldu di mi adı artık? uydurmasyon isimler. dibekli han'a eşlik etmece bir de. ali gonca. torba güzel yine de işte, misafirlik de öyle.

neyse, datça, esas sen pek bi güzelmişsin. knidos, sen en güzelmişsin. gökovanın 66 bükünün bi kısmıyla tanıştık. bük neden koy değildir, anladık. kavalyem ve ben, en güzel gizli koylara gitmişiz, yolu bile olmayan yerlerde yüzmüşüz. o öyle yerlere gire çıka gezmeyi severmiş, beni de dürtermiş. gire çıka, bata çıka. oh mis. yol boyu önce kavafis, sonra azra erhat'tan mavi anadolu'yu okudum. içim dışım, her şey ege oldu. akdenizin suyu daha sıcak sahiden, ben egeciyim o yüzden; ama sınırında dolaşmak çok iyi geldi. nerdeyse hiç gazete okumadık. dergi, kitap. dalga, rüzgar. habersiz, uzak, tatildeydik işte. sonra da bu sabahın köründe uçak.

bir sürü fotoğraf. hepsinde de mavilik.

bunun dışında, yarın ofis. böyk. tüm gün bu parça çalacak.
klibi, tatilden dönüp pazartesilere söven herkese gelsin.
(şarkı da klipten ayrı olarak, tabii ki burcuk hanımla piinat hanıma. çünkü "helping hand you lend" meselesi.)

valizimi de açmasam keşke. sonra tekrar gidicekmişiz gibi olsa filan.
daha bikaç posta yazarım bence ben bunu.

3 yorum:

ne yazdı ne yazamadı dedi ki...

deryik pasaport harçlarını devlet geri ödeyecekmiş diye duydum, sen de duydun mu? aklıma hemen sen geldin. şartlarını filan bilmiyorum ama çok mızmızlanmadan ödeyecekler gibiydi haber...haberin olsun...

ikinehir dedi ki...

2 sene sonra hala bazen gozumu kapadigimda datcayi, ozellikle knidosta gecirdigim o gunu hatirliyorum, sessizdi, kadar sessizdi ki. gunes ve ruzgar ve sari. hala tuylerim urperiyor, simdi ucsam oraya, datcaya.

bizim tekne turumuz guzeldi, sakindi. bir yerde yuzmustuk, yukseklik korkusu olanlar orada yuzemezdi sanirim. 30 metre asagiyi cam gibi gordugunde ve derinlik seni carptiginda bir hos oluyorsun.

ne guzeldir datca, ne cok severim ben datcayi. canim datca. simdi gitse datcaya.

narsis dedi ki...

Tek fotoyla olmaz. Daha çok görmeden inanmam. hıh.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker