10 Nisan 2011 Pazar

lalelere rağmen güneşe

liselilik tuhaf şey.  aslında adil bir sınav istemeleri bile delilik, bu sınavdan kurtulmayı istemeliler. eskiden istenirdi bu; ama çocuklardan ufukları çalındı, aza kanaat ediyorlar: "bari" bu kadarı olsun diye. her ilde biner biner toplanıyorlar. 18'inden küçük çocuklar, "isyanımız başka bir dünya için" diyor. biz yetişkinler, veya kendi aileleri, orada değiliz. onlar bağırıyor, habere göre yetişkinler de klakson çalmış. eskişehirdekileri tenzih ederim; biz neden orada değiliz, daha ulvi ne işimiz var?

benim aklıma hep manisa geliyor. onlar daha çok küçüktü. siz bu yazı dizisini okumuş muydunuz? 7 yazı. 7 ayrı ok batsın diye kalbinize, unutmayın diye. çocuklarından nefret etmekten öte, kronos gibi çiğ çiğ yemek onları. mesela, sırtınızda 78 cm boyunda bir morluk, yeşile dönmüş bir morluk düşünün. düşünemezsiniz. bir tek milletvekili deli gibi didindi onlar için, bu ülkenin vekilini karakol odasına sokmadılar, yerde yatan 4 çıplak genci görmesin diye. düşünün azıcık,  hatırlayın. bunları unutma lüksünüz yok.16 çocuğun hayatını kaydıran bir avuç memurdu nihayetinde. 42 duruşma boyunca sanıklara ulaşılamıyor. devlet, kendi memuru olan polisleri bulamıyor resmen. düşünün bunları. hatırlayın. sırf hikaye iyi bitti diye, hikayeyi unutmayın.

bu 23 nisanda, neşe dolmayın. bu 19 mayısta, gösteri hareketleri yapmayın. durun bi, düşünün. ne kadar hasarlı çocuklardan, ne kadar harcanmış bireyler yetiştirdiğimizi bir hatırlayın. hep bir uzvu eksik yunan heykelleri gibiyiz. YGS, yanardağın lavı, buzdağının ucu. ne kadar da gurur duyuyoruz oysa bu ülkenin gençliğiyle, genç oluşuyla! gençler ordusu, tek tip, askeri nizam. çıt çıkarmadan, serada yetişmiş, gencecik beyinler. diğerlerini öğütüyor sistem zaten, kenara ayırıveriyor.

devlet, hala o memurların suçu sebebiyle özür dilemedi. rakel dink çok haklı işte: bu ülkede kimse özür dilemiyor. yaralara tuz basmak kolay da kimse iyileştirmeye çalışmıyor. sonuç? birikiyor, birikiyor. hörgüç gibi bir kambura dönüşüyor ve biz, en güzel, en umutlu, en çalışkan çağımızda küsüveriyoruz. zaten biz küsmüşüz laf mı, o kambura bakan bizi çirkin görüyor, alay ediyor, zaten kovulmuşuz. yabani otlar gibi, tek tek ayıklanıyoruz. geriye düzgünlerimiz kalıyor; yüksüzlerimiz, güzel gülüşlülerimiz. laleler gibi, gururlu.

*
istanbul belediyesi lale festivali adı altında her yere renk renk lale dikiyor ya her yıl suni suni, işte o lalelerin dibinde mineler, papatyalar, karahindibalar büyüyor aslında. pek bi güzel lalelerin görsel bütünlüğünün festivali için, sökülüyor, yolunuyor hepsi. çünkü lale varken mine, papatya veya karahindiba yeterince çiçek değil, yeterince güzel değil. istanbul için lale ideali. ben diğer çiçekler yüzünden küsüm lalelere, küstürenler utansın. o renkli refüjlere, özenli renk bahçelerine baktıkça aklıma sadece kökünden yolunan tazecik çiçekler geliyor. bir de hani emniyette cephane ele geçirdiklerinde "tc polisi" filan yazarlar, o çiçekli kompozisyonlarda aynı asık surat var.

mineler, papatyalar ve karahindibalar adına, ben askeri nizamda laleler görmek istemiyorum bu şehirde. bırakın az lale açsın ama yolmayın, koparmayın artık.  aralardan fışkırsın. bi zahmet yeşertin, becerebilirseniz. mine dediğiniz çiçek, en bi bodur boyuyla, en ayak altında kalan ufaklığıyla, inadına güneşe döner yüzünü. küstürmeyin artık, koparıp atmayın. mine, sizin gözünüzde lale değil biliyorum; ama azından yabani ot değildir.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker