4 Nisan 2011 Pazartesi

melisa düşleri

"Benim de hayallerim vardı, deniz kenarında gün batımını, melisa düşleri eşliğinde karşılamak, yarimin karşısında terlemekti hayallerim. Dıştan açılan zalim mavi çelik kapı, içten açılan demir parmaklıklı pencere bir avuç gökyüzünü bile hapseden çelik teller eşliğinde, yalnızlığın bile yalnız olduğu demir duvarları hayal etmiyordum."

- o.g.ünsam.as.t savunması, 4 Nisan 2011

Bir "çocuk", hepimizle alay ediyor. acıların edebileştirdiği bu ince ruh, bir kalem tutanı başka bir kalem tutanın gazıyla öldürüp sonra eline kalemi alıp, 5 sayfa edebiyat yapabildiğini iddia ediyor. melisa düşleri! yalnızlığın bile yalnız olduğu demir duvarlar! çelik teller eşliğinde!

yo hayır, delirmiyoruz. bu kendince samimi, dışardan duyanın "di mi ya!" diyeceği ifadeciğin aslında ne derece bir hedef şaşırtma, raydan çıkarma olduğunu görebiliyoruz. artık biz de idmanlıyız azizim, kolay kolay yutmuyoruz. beynimiz var, kullanıyoruz. "aa bak kuş!" kıvamı kandırmacalar, sahiden "çocuk"ça. bir avukat, illallah demiyor, azimle, azimle, azimle anlatıyor. peygamber sabrı var çünkü, öyle baroya kayıtla elde ettiğiniz bi şi değil. insanın bu kadar sabırdan, diş sıkmaktan, derin nefes almaktan yüzü kararır. haykıramadıkları gözeneklerinden akar. yok işte, ermiş belli ki, hâlâ sakin adam. bir adamı yazdıkları için öldüren bir maşa, alay eder gibi, kurbanının sularında yüzmeye çalışıyor: yarinin karşısında terleyecekmiş!

4 yılda birçok yalan ve birçok hakaret gördü o mahkeme ve o insanlar; ama bu kadarı sahiden edep sınırlarını aşıyor. hakaret her zaman küfürle olmaz. bu rol çalan, bu ince ruhlu kurban numaraları hangi büyük abinin aklının ürünüyse, sahneye kendilerini bekleriz. lanetli bir nehir gibi akan tek şey zaman çünkü beyfendi. lanetli bir nehir varsa eğer, yüzlerce kola ayrılıp her gün vicdanımızı suluyor. melisa düşleriniz yoktu ki sizin. siz melisanın mevsimini geçtim, neye benzediğini bile bilmezsiniz. melisa ne renktir, nasıl çiçeklenir, bilmek istemezsiniz. oysa başkasının karanfil düşleri, erguvan gülüşleri, hüsnüyusuf düşünceleri vardı - siz onları yoldunuz be adam!

deniz kenarındaki gün batımını filan, karıştırma hikayene. onlar, mümkünse sizden uzak, ücra köşelerde, kendilerine has ve temiz kuytularda, kirlenmeden kalsınlar. adi mahkeme ifadelerinde, kameralara göz kırpan maşacıkların gevelemelerinde değil, hakettikleri kalemlerin ucunda dillensinler. güzel beyaz kağıtlara, güzel ince dolmakalemlerle yazılsınlar, samyelinde uçuşsunlar.
ne bileyim, bahar koksunlar, kan değil.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker