10 Temmuz 2011 Pazar

"parası neyse verelim"ci çevrecilik

ben uzun zamandır çevre konusunda bi şi yazmıyodum. etrafta yazan bu kadar çokken, gerek de görmüyodum açıkçası. ama avustralyanın "yaşasın karbon vergisi uyguluyoruz, bu çevre için böyyük bir adım!" neşesi ve türkiyeden bunun destek görmesi, üzgünüm ama kanı beynime sıçratıyor. neyin sevinci bu ya?

öncelikle, bu çevreciyim diyen bireyin, evet bireyin, çevreyle ilişkisini nasıl gördüğüyle ilgili temel bir konu. hadi tamam pis bok iktisat ilmine soralım: sen canım kuzum, birey olarak, doğaya ne kadar değer biçiyorsun? daha da önemlisi, kafanda doğayı nasıl değerliyorsun? felsefi dehlizler bunlar; ama dönücez buraya. özetlersek sen, kirlenen göle bakıp geri dönülmez, telafi edilemez hasarlar görüp, "ama döktüğün zehrin varili başına 24 dolar ödersen anlaşırız" diyebilir misin, diyemez misin? konu bu kadar basit aslında. 24 doların içine soyu tükenmek üzere olan inci kefalini mesela, sıkıştırabilir misin?

bu soruya verilen yanıtla zaten yollar bayağı bir ayrılıyor. "tabii canım, ben doğayı parasızlıktan koruyamıyodum, kirletsinler ama telafi edecek fonum olsun" diyenler başka tarafa. benim verdiğim yanıt: ben bunu diyemem. o yüzden ben güneye inerken solda güneş yükseliyordu. diyemem çünkü "neden 24?"ü açıklayamam. ayrıca parası verilen her şeyin telafi edilebilir olduğunu iddia edemem. bugün elinizden balonunuz uçsa, yeni aldığınız balon bile tam o ilk uçanın yerini tutmuyor kuzucuklarım; çünkü rengi başka, tadı başka. eğer "3.köprü için 2 milyon ağaç kesiyoruz ama başka bi yerde dikicez" dediklerinde itiraz edip bu zokayı yutmuyorsan, çok rica ederim, "kirlenen ödiycek, vergi alıcaz, onunla burayı gül kokulu cennet yapıcaz" dendiğinde de yutmayacaksın. arasında bi fark yok.

bir şey diym mi? zaten kirlenen ödüyordu. yani zaten kirlenen satın alıyordu bizim havamızı, suyumuzu, toprağımızı. kirleten hatta yüzsüzce diğerlerini kire boğuyordu. gelişmiş ekonomilerin en yeni ihracat kalemi toksik atık. "kirleten öder" diyerek, afrikada, asyada, güney amerikada bu toksik atıkları gömüveriyorlar. dünya bankası uzmanlarından biri, bir seferinde, gelişmekte olan ülkelerin "toksik atık ekonomisi"ne geçmesi gerektiğini, kıyaslamalı avantajlarının burada olduğunu söylemişti. yani birilerinin çöplüğü olma üzerine kurulu bir büyüme modeli. neden? çünkü kirleten parası neyse ödüyor, dert değil.

siz rusyanın nükleer denemeleri sonucu, kuyruklu, boynuzlu olarak doğan pakistanlı bebekleri duydunuz mu? rusya da bir "kirleten" olarak "ödeme"sini yapmıştı. bu yetiyor mu? kirleten asla sanayi bölgesinde yaşamaz. kirleten asla boklu su içmez. o zaten bir para ödeyip, kirlenmemişe kaçıyordu, kirlettiğini  de ödeyemeyenin üstüne atarak, arkada bırakarak. bunun adını "ay ama ben ek vergi koyucam, kirletemeyecek" koymak, sadece saflık. o iş vergi olmaktan çıkar, "karbon hakkı ticareti"ne döner, bi ufak pazarı oluşuverir, peşinden de karbon hisseleri borsası filan. ki zaten hepsi mevcut. bunu sahiden görememek mümkün mü?

ben doğayı parayla değerleyemem. değerleyenleri biliyoruz çünkü. bir ormana değer biçeceğiniz zaman, neleri hesaba katarsınız? kereste değerini mi? siz sahiden, doğayı, gölü filan, parasallaştırabilir misiniz? bunların TL karşılığını nasıl tespit ettiniz de, verilen zararın birim başı vergisini hesapladınız da, bir de bu vergi ödendiği zaman zararın karşılandığını garanti edebiliyorsunuz? gelecek kuşaklar için nasıl bir değerleme yaptınız, amortisman bedeli mi belirlediniz?

dediğim gibi, bu ayaklar bu palavralar, hardcore piyasacı hükümetlerin, BM'nin "dostlar alışverişte görsün" taktiklerindendir. bağıran çağıran çevrecilere sundukları "orta yol"dur. yutmamızı beklerler. olabilir. olsun varsın, biz de itiraz edip dururuz, yutmayız. ama rica ederim, çevreyle ilişkisini çok net bir şekilde tanımladığını düşündüğüm bireyler ve/veya gruplar neşeyle cıvıldayarak bu vergi işini kutlamasın. daha fazlasını istemek hakkımız. doğayla para üzerinden kurulan bir ilişkiyi reddetmek de hakkımız. ton başına 24 dolar ödeyen kirleticilerin, mesela o gölün kenarında ata mezarlarını ziyaret eden köylülere de açıklama borcu var. mesela aynı kirleticilerin kirlettiği hava, rüzgarlarla kıta, okyanus aşıyor. fransanın nükleer denemeleri japonyada volkan patlaması tetikliyor. neyin vergisi, neyin çözümü? alacağınız vergi, o uzuuun muhasebe cetveline yazılan ek bir maliyetten öteye geçmeyecek. ayrıca o toplanan vergilerin nereye, nasıl ve ne kadar süreyle harcanacağına kim karar veriyor?

bitmeyen sorular bunlar, çünkü zaten baştan amorf ve hatalı. ama rica ederim, neye sevindiğimizi bilelim. kuyu dibi kurbağası gibi ufkumuzu gördüğümüz kadarıyla sınırlamak yerine, "başka dünya mümkün" diyebilelim. ben karbon vergisine karşıyım. her zaman da karşı olucam. çünkü mesele, sistemi hiç bozmadan yamamak ve böylece "tamam abi neyse parası verelim, yeter ki az susun ve işimize karışmayın" diyenleri rahat ettirmek değil, aksine, yeni bir sistemle akıllarını almak.

her alanda olduğu gibi, çevre konusunda da "yetmez ama evet" demem, diyemem, demiycem. üzgünüm.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker