17 Ocak 2012 Salı

cinayet saati

karar çıktı bugün. bize değil. ne yazayım bilmiyorum, bizle ilgisi yok. birileri ezberden okudu yine. acı iğneler batırdılar yüreğimize, acı acı, kanatsın diye. ellerine sağlık, kopkoyu kanadı

yürüyüş duyuruldu. onlar beşiktaştan nişantaşına çıkana kadar ben leventten metroyla yetişirdim, atladım gittim. azdık, çok azdık. olmamız gereken sayıyı düşününce azdık. belki herkes perşembeye saklıyor kendini, bilemem. ama vardık. ordaydık. orayı, o binayı, o afişi, o insanları, o güzel insanı sahipsiz bırakmadık. bu saatten sonra iş buna kaldı bence. sahipsiz değiller. o kadar da değil. yutmuyoruz. 

her seferinde sinirden kasılıyorum, ağlıyorum. hep bir ağızdan bağırarak ağlayan bir sürü yetişkin insan. örgüt bulamamışlar, yokmuş örgüt. nedim şener boşuna, hep boşuna. bir suçluyu, suçunu itiraf eden bir suçluyu ona rağmen koruyup, mağduru mahkum etmek, adalet oldu. kantarın topuzu yine fıldır fıldır dönüyor. devlet erhan tuncel'e 1 yıl borçlu çıktı, farkında mısınız? artık verirler bir memuriyet, çaycılıktan bilmem ne şube müdürlüğüne filan yükselir, bu ülke neler gördü.

nedim şener'i düşünüyorum. canı nasıl da yanıyordur bugün. kendini feda ettiği bir dava görülürken, o utanmaz arlanmazlar kendi savunmalarında "dokunan yanar" dedi, biliyor musunuz? bilin. öğrenin. unutmayın. başka işiniz yok, daha önemli bir şey yok. her harfi, her imalı gülüşü, her küfrü, her tepeden bakışı, her manasız özgüveni ezberleyin. unutmayın, göreviniz. her şey, her şey o kırıntılarda saklı. yüz bin parçaya böldükleri o büyük resim, tuzla buz ettikleri o adalet, parça parça toplanacak.

bilmem, belki de birkaç yüz kişiyle birlikte ağlamak insana iyi geliyordur. ince ince akıyor, içimize değil, bari dışımıza. belki bu sahiden insana iyi geliyordur. midem çok bulanıyor. tarifi olmayan bir şekilde, düşündükçe bulanıyor. başım zonkluyor, sanki içinden bi yaratık çıkacak da hepsini yiyecek. yapabileceklerini bildiğimiz bir şeyi, yine tahmin ettiğimiz bir yüzsüzlükle yaptılar ve biz yine, şaşırdık, yıkıldık. zonklamalar, ağrılar bize. zafer sarhoşluğu onlara.

ve lakin sevgili blog, o inatsa bu da inat. faşizme inat, kardeşimsin hrant. aslında zor değil diyorsam, agos'un binasının adı sebat olduğu içindir. Sebat Apartmanı. bakakaldığım yazı. kelimeler ne kadar isabetli, ne kadar da doğru yerdeler di mi blog? o yüzden işte, biz böyle ayaklı hafıza anıtları olarak, öğrendikçe unutmadıkça, inatsa inat. ben bir arkadaşımı aradığımda "benim için de git" diyorsa, budur işte blog. bu kadar sade ve bu kadar çoktur.

fethiye çetin, ne güzel dedi: dava daha yeni başlıyor. çünkü biz bitti demeden, bitmeyecek.
çok üzgünüm, kızgınım, küskünüm. bizim çocukluğumuzu değil, iyi niyetimizi ahmak ayaklar eziyor blog; ama en azından bi alttaki postun cevabını biliyorum: b seçeneği. onlar bebekten katil yaratabiliyorlarsa, ahdım var, bu kızgınlıktan, bu inattan da adalet yaratılacak.

gülten kaya bugün hatırlattı ya, atilla ilhan'ın ahmet kaya'ya çok yakıştığını hepimiz biliyoruz.
onların anısına gelsin:

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker