31 Ekim 2014 Cuma

brb

Doktor, MR ve fizik tedavi esliginde, kendime koydugum teshis onaylandi: yalanci siyatik de denen seyden olmus, priformis kasimi incitmisim veya bi siler. tam bir wikipedia doktoruyum. zaten agrim yok gibi bir sey artik da maksat duzeltmek tamamen. fizik tedavici "bu kaslar tas gibi, bu kaslarin hali ne" diye beni yogurdu, bi hareketler verdi. sonra ben nerden estiyse "ya aslinda sol omzum agrimasin diye sag tarafa agirlik veriyorum, ondan mi oldu ki?" dedim. o da hevesle sol kolumu incelemeye alip biraz da onun icin "bu kaslar daha da beter, tas gibi, kaskati, uuu" dedi. omuz icin tedaviye devammis. aman da aman saglik raporlari.

burayi kapatmayi, sifirdan baslamayi dusunuyorum bazen. kapatmak derken, durur da iste, islemez. kiraci degilim ya. sonra arsive bakiyorum - hohoho yani. veya Aysin yorum birakiyor (Aysin'in HALA okumasi etkileyici, evet), o sayede hatirliyorum bazi yazilari. bilmiyorum iste. veya bu dedigimi yaparim, haberiniz bile olmaz. gibi gibi. 


yolumuzu aydinlatan fosforlular ve temsili ben.
haftaya 30 yasimi kutlayacagim. yeni yas kararim "asla yapmam" diyecegim seyleri yapmak; cunku "kesin yapacagim" dediklerimi zaten yapmiyorum. nasil? bence cok mantikli. Bir de 30 kedi bulup ortalarina oturmayi, oturup da bir turku tutturmayi planliyorum. Maksat yollar aydinlansin.

12 Ekim 2014 Pazar

devrik

şu an yan yatmış, kalçama sıcak su torbası dayamış, bacaklarımın arasına da destek olsun diye yastık koymuş vaziyetteyim. devriklik bu. bir haftadır bulabildiğim en rahat pozisyon. ortaokulda koşmak yerine kenarda fısır fısır gülüştüğüm beden derslerinden üniversitede yarıda bıraktığım dans kursuna, hollanda'da binmediğim bisikletten istanbul'da evimin dibinde olduğu halde gitmediğim havuza kadar sporla ilgili tüm pişmanlıklarımı tesbih yaptım, çekiyorum. iyi ihtimalle kas zedelenmesi, kötü ihtimalle siyatik / fıtık başlangıcı gibi belalardayım. iyi bok oldu.

benim canım tatlı. bilen bilir, mızmızımdır. hep bi ağrım, sızım bir şeyim olur. kendimi bile bezdiririm. işin komiği, arkadaşlarımın çoğu da mızmızlanmadan nefret eder, yine iyi çekiyolar beni. dilimi ısırsam susmam, öyle. ve fakat hepsi gerçek ağrı ve sızı, uydurmuyorum. kendimi bildim bileli en çürük, dokunsalar elde kalan kız bendim. bi yandan da alışığım, geçiyor işte. tek korktuğum şey hareketsiz kalmak. eylül ayında nerdeyse her hafta sonu bir yere seyahat etmek gibi bir delilik sonucunda sanırım. en son yine sırt çantasıyla seyahate çıktık ama kalçadan bacağa uzanan, o tanıdık ve lanet ağrı başladı. uyuşma. batan iğneler. siyatiğin sözlük karşılığı. iki hafta oldu. geçen hafta işe gitmedim, dinlendim. tarif ettiğim pozisyonda saatler geçti.

ingiltere'nin lanet sağlık sisteminde fıtıklı hastaya bile "iki dinlen geçer" dediklerini bildiğim için, şimdi bi doktordan diğerine azimle "MR istiyorum ben" diye inat ediyorum. bakalım, olacak gibi. fizik tedavi versinler, emir eri gibi düzenli gideceğim. tövbekar bir hantalın yeni hayat güncesi.

30 yaşıma bir aydan az kaldı. ben bu vücudu nasıl böyle savsak kullandım, ona kızıyorum. kronik bir derdim, sakatlığım yok. sağlam vücut. sahip çıkmamak nasıl bi dangalaklık acaba? neyime güvenmek? düzenli olarak kardeşime "bak spor yapmazsan böyle oluyo işte" diyen ibret mesajları atıyorum. gelecek nesiller poposunun üstüne oturabilsin, derdim o. "yüzüyodum ama?" filan diyorum bi de kendime. acınası. popoda sıcak su torbası ne, allah aşkına ya.

bir de sanırım ilaçlardan veya ağrıdan, sahiden fena rüyalar görüyorum. kore korku filmleri ile beynimin dehlizleri arası bir yerde. güzel olunca da bir o kadar güzel gerçi. yine de uyku yorucu iş bu ara. bi yandan da kaçınılmaz; ilaçla kafama balyoz vurulmuş gibi uyuyorum.

*

son tatilimiz budapeşte - viyana - prag üçlüsüydü. üçer günden, dokuz gün. budapeşte'nin geceleri, viyana'nın tatlıları ve prag'ın silüeti. ya ilkbahar ya da sonbaharda gitmek istiyordum, ikincisi oldu. güzel gezdik, çok yedik, biraz da aklımızı bırakıp döndük. prag kullanmadığı güzelliklerini verse, ikinci el filan demeden alsak, bizim şehirler ihya olsa keşke.

*

haberler, gündem berbat. ben de StumbleUpon, Pinterest, ne varsa onlara sığındım. bu bi lüks evet. her şey renkli ve güzel oralarda. onlara kaçıyorum. üç günde 40 kişinin ölmesini ideolojilerle tartışana kadar toplanıp da YETER diyememeyi, demeyişimizi, denemeyişleri düşünmek istemiyorum. benim canımı acıtan tek şey, birlikte yaşama hayalinin vazgeçilen ilk şey olması. oysa bu hayal, sağlam bir inat gerektiriyor. bir on yıl sonra, bir akşam yemeğinde haberleri izlerken bir itirafçının "kobane olaylarının arka yüzü... az sonraaa" spotu duymak, kaçınılmaz. bunu bile bile... her işimiz lades bizim.

gerçi, "hanım azıcık suyundan da koysana" der, düşünmeden, hatırlamadan geçiririz o yemeği belki. bana yüzümüz kızaracak gibi geliyor; ama hayır, yanılıyorum. kızarmayacak.

8 Ekim 2014 Çarşamba

tercih

guzel insanlar var. guzel gunler olacak. bugunun hicbir kavgasi dunden de yarindan da ayri degil. dert bitmiyor belki; ama esas mesele iyiyi, guzeli, dogruyu, adili dert edinmekte. akli, mantigi korumakta. ortak payda bulamamak, ortak dil bulamamaktan. hayirlari degil, evetleri konusmamaktan. yuz kisinin analiz yaptigi memlekette bir kisinin bile tansiyon dusurmeye calismamasindan. kimin kimden nefret ettigini ezberledim. cok da icten ediyorsunuz, elinize saglik. o nefret size yetiyor da otesini aramiyorsaniz, ona da care yok. nefretle ofke arasindaki farki bile kacirdi insanlar artik. brezilya dizisi temposunda gundem sevdasi.

oysa duygular kimsenin umru degil. benim de degil. kimi sevdiginizin, kimden nefret ettiginizin zerre onemi yok. baris duygu isi degil, akil ve mantik isi; ama savas dedigin tam da o duygu manipulasyonunun zaferi. yapmak yikmaktan zor oldugu icin boyle. huzur zor oldugu icin boyle. pal sokagi cocuklari gibi "ama anne o baslatiiiiigg" demeden yasamanin hikmetinden, boyle. hayat bilgisayar oyunu olmadigi icin boyle. kastim, endiseli anne edasiyla "galeyana gelmeyin yavrum, siz onlara uymayin cocuum" demek degil tabii. ama aciklamaktan yildim. herkes anladigini alsin.

ulke yine yangin yeri. herkes birbirini sucluyor ama bir gunde 14 kisinin oldurulmesi gibi bir agir gercek bu yuklerin arasinda yerini bulmuyor. kimsenin cigerine cokmuyor. sayidan bile emin degilim, demin 18 okudum bir yerde. kimse o 18'i bilmiyor. sira gelmiyor. agiz dalaslari daha tanidik, tanidiksa kolaydir. nefret cabuk ogrenilen, insanin hucrelerine sinen bir refleks. kimi icin yutkunmak kadar siradan. birine yutkunmamayi nasil ogretirsiniz ki?

guzel gunler olacak. bu yazi da cicek bocek, ne diyon kizim sen yazisi olsun. baska yerde de dedim, cacikta nane yok diye karisini oldurebilen insanlarin elinde din, vatan, politika filan, kitle imha silahi zaten. kutsalin cezai ehliyeti iptal etmesi gibi bir genelgecer kabul var. ama guzel gunler gelecek. ne nefretin tanidikligi, ne savasin duygusalligi, ne de bu sirazesinden cikmis hoyratlik surer. ben sadece aklin, ilmin, mantigin sukunetine inaniyorum, guveniyorum. sagduyu cagrisi degil bu. daha fazlasi. insanlarin icindeki yaratigi terbiye etmesini degil, ondan kurtulmasini istedigim icin.


delirmemek icin Aydinlanma donemi resimleri, edebiyati filan iyi geliyor. umutsuzluk kadar insani tuketen bir sey yok. akrep gibisin kardesim demis ya Nazim, o siir bile yetmiyor artik. herkes uzman, herkes bilirkisi. laf kalabaligindan bunaldim. sosyal medya dev bir ayna, herkes soylev cekerken kendini seyrediyor hayran hyran. kimi siyasi partilerle sinirli, dar bir ufukla ahkam kesiyor, kimine son guncelleme 1980lerde gelmis. kimsenin de elle tutulur bir sey dedigi yok, onu diyecek olana ulasmak zaten zor, sessizce diyor kosesinden.

uzaktayim evet, tuzum kuru. oysa burda kimse madimak'i bilmiyor. insanlarin diri diri yakildigini izlerken biz, kutsallar ve hassasiyetlerle paketlenip hakli cikarildi bu katliam. kimse maras'i bilmiyor. kimse bu ulkenin 90larini yasamadi. burda kimseye anlatmam, anlatamam. anlamayacaklarindan degil. gozlerindeki o bakisa tahammulum olmadigi icin. nedir, insanin cigerine cokuyor iste.

bana yine ben lazimim yani. onun da caresi iste, guzele, iyiye guvenmek. sirf bunca nefretin buyuklugu karsisinda dilim tutulmasin diye. gunun sonunda, elde kalan tek sey 14 yeni mezar ve cinayetiyle gurur duyan insanlar. etkisi kusaklar boyu gecmeyecek bir belanin icinde, girtlagimiza kadar battik ve evet, ben hala iyiye, guzele, akla, mantiga, dogruya inaniyorum. illa bir taraf secilecekse, tercihim bu.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker