27 Ocak 2015 Salı

suplis!

yuzyillar sonra header degisikligi! cunku o bir surpriz, o bir akide sekeri. hem de blog tam hiz 9. yasina dogru buyurken (yaslanirken?). oysa eskiden, twitterlar filan yoktu. buralar bizim kocaman dutlugumuzdu. indis hanim vardi, onun harika kelimeleri. bakiniz, hala sapkasindan akide sekerleri cikiveriyor iste. yine yeniden tesekkurlerimle.

24 Ocak 2015 Cumartesi

kısırkaya

beni boşverin, haberi okuyun diye özet geçiyorum:

İBB, 20 bin hayvan kapasiteli itlaf ve deney merkezi kurdu  Özeti: Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklanan hayvan deneylerinin yapılması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Sarıyer'de hayvan yakma odalarının yer aldığı bir merkez yaptı.

 Bu da 31 Ocak'taki eylem çağrısı:

Kısırkaya toplama kampına karşı 31 Ocak'ta Kısırkaya'ya!

bu çok hastalıklı, çok vahşi, çok çarpık bir şey. onca iğrenç barınak, onca korkunç itlaf haberinden sonra, bu artık zirve. basacak düzgün kaldırımı olmayan bir şehrin belediyesinin işi bu, fonlar buna gidiyor. Adını bi de utanmadan Sahipsiz Hayvan Geçici Bakımevi ve Bahçeli Yaşam Alanı koymuşlar. Fotoğraflara bakıp kendiniz karar verin, bahçeli yaşam mı, işkencehane mi?

ülke nefes alan her canlıya karşı. fotosenteze de karşı. her şeyin canını acıtmaya yeminli.

19 Ocak 2015 Pazartesi

sekiz degil, yuz

bu seneki Hrant Dink anmasinin slogani bu: 8 degil, 100 yil. bu sene de orada degilim, bu sene de oradayim. Nasil bir insan oldugu sanirim en cok su 10 yil sakli kalmis roportajda, o hevesli ogrenciye verdigi cevapta.  Aliler toplari hala Agoplara atmiyor. "Benim gibi adamı Türkiye bulmuş, yapılan işe bak." demis. oysa daha neler yaptilar. onun o koca umudunu alip, neler yaptilar. o 2005'te  "tüm bu güzel şeyler olurken ben Türkiye’de olur muyum işte onu bilemiyorum" derken, iki yil sonra. sahiden kanim katran karasi kayniyor.

hrant dink, biyoloji felsefesiyle ilgilenseydi eger o genclik hevesindeki gibi, simdi hayattaydi. Evrensel guzelce derlemis, ozetlemis. biz bitmeden bitmeyecek bu dava ve hayir, bir zamanlar yapisik ikiz olup simdi dusman kardesleri oynayan taraflarin agiz dalasina meze de olmayacak. madem ki adim adim oldurduler, o her bir adimin hesabini isteyen binler var.

16 Ocak 2015 Cuma

872

sabah evden biraz erken cikip parktan yurudum otobus duragina. gunes dogmamis, ama kuslar uyanmis. tabii kosanlar, bisikletle ise gidenler filan da. onlar azimliler, benim gibi "aa kus!" filan demeyecek kadar alisiklar. oysa parkta muzik dinlemek, vapurda muzik dinlemek gibi. gozunu kapamak gibi. yani oradasin, sesler harika, duymuyorsun. neyse. ben duydum. agirmamis gunlerin kuslari. rutinleri bozma dernegi, yeni yil faaliyetleri.

guardian her cuma bi album oneriyor. tabii ingiltere'de yasayip da muzikle bi gidim ilgilenen herkes bunu biliyor sanirim ama iste ben sadece ilkiyim, ikincisi degil. denk gelirsem dinliyorum. neyse, club meds guzel albummus sahiden. siz de buyrun.



*
on milyon milyor haber icinde beni su ara en deliye ceviren sey Diyarbakir emniyet mudurlugunun suca karismis veya taciz / tecavuz magduru 872 cocugu fislemesi, milli egitim mudurlugunun de isim, adres, anne-baba adi, TC kimlik no bilgileriyle beraber tum listeyi websitelerinden yayimlamasi. Yani zaten geriye ne kaldi pardon, en sevdigi oyuncakla tuttugu takim mi? daha nesini bilecektiniz? cocuklara bunu yaptilar. efendim MEB bu cocuklarin egitim hayatinin devamliligini saglamak amaciyla emniyet bilgi ve takip ve falan filan - once takim elbiseli, kalin enseli yetiskin bir olup bunu yaptilar cocuklara. bilmemne muduru gorevden alinmis, bilmemkime sorusturma acilmis.

cocuklara bunu nasil yaptilar? simdi ailelerin bir kismi diyarbakir'dan tasiniyormus, "sokaga cikamaz hale geldik, cocugumuzun onurunu zedelediler" diyerek. 872 cocuk, uzerlerine devasa neon tabela asilmis, hayata zorlaniyor. bir tane bile akli basinda, isini bilen, akil vicdan sahibi yetiskin olsaydi, cikip "durun" deseydi, boyle zedelenmeyecek 872 hayat. cocuk subenin kapisina renkli harfler cakmakla olmuyor iste. bir cocugun kendini oldurme ihtimalini mi anlatacaksin, onlarin pesine dusmesi muhtemel manyaklari mi? niye anlatacaksin zaten, nasil olur da akil edemez bir insan?

*

sonra? sonra yasemin cayi, yanina da gofret.

pazartesi, hrant. 8 yil oldu sekiz. sekiz. sekiz sekiz sekiz. okuyunca bile yankilaniyor.

5 Ocak 2015 Pazartesi

hirosima

Berkin'in 16 olamadigi gun, bugun. bir davasi bile yok. oyle aniden degil, 269 gunde vefat etti Berkin. olemedi bile, oyle acili. davasi yok. bir yaz, hirosimayi soylemis Berkin. bak videoda hemen taniyor insan, ortada, uzunca. tanimasaydik da seker de yiyebilseydi. tanidik. her firsatta agzi kopurmus halde nefret kusan bir adamin, 15 dakikalik histerisine meze oldu, o ve ailesi. kitlelerini o dev hezeyaniyla kutsarken adini bile anmadan, nefretle yikadi el kadar cocugu. adini anmadigi, adini bilmedigimiz onca cocugun da mezarina tukurdu. hep boyle, tek tasla onlarca kus. icimdeki nefret oyle yogun ki agzimi acmiyorum. icimden cikacaklardan korkuyorum. gozlerim aciyor. uzulmek degil bu. cok ofkeliyim. sanki bir dugmeye basilmis, bir kutu acilmis, her sey saciliyor ustume.

bizim dislerimiz dokulecek erkenden. ufalanarak, zayiflayarak. dis etlerimiz kanayacak, cekilecek ve oyle iste. biz dislerimizi, cenemizi kenetledik. uykumuzda gicirdattik. cok yaptik bunu, bi sonucu olmali. ceylanlara, ugurlara, berkinlere dislerimizi kenetledik. bak daha yeni, silopi'de musa da gitti. balkonundaydi. polis kursunuyla gitti. 16 yasinda. Cizre'de mehmet gitmisti, 18 aylik. balkonda, anne kucaginda, gaz fisegiyle. biz hatirliyoruz, biz hatirladikca sinirden gozlerimiz nemleniyor, icimiz kasiliyor, dislerimizi kenetliyoruz. bizim dislerimiz dokulecek, tuzla buz olarak. ruyada dis dokulmesi bi yakinin vefatina isaretmis. o ne ki? bizim gercekte dokulecek. bu adi herifler, mezara 32 saglam disle gidecekler, gulumsemeyi asla ogrenmemis yuz kaslarinin nemrutluguyla. O zaman iste, sanki hayatta sirf o ani beklemisiz gibi, kosarak mezarlarina tukurecegiz. tukurecegiz; ama dislerimizi. biz tukenmis olacagiz, kenetlenmis cenelerimiz acilmayi unutmus olacak. anca dislerimizi tukurecegiz o mezarlara.

*

ocak nasil lanet bir ay. iki hafta kaldi bak hrant'a. ulkenin belasi, ocak ayi.

1 Ocak 2015 Perşembe

aganta burina burinata

"Ben bazen açık denizlerde güvertenin bir köşesine sıkışakalmış bir taş parçası bulurdum da, o taşı üç-dört bin kulaç derinliğindeki denize atarken, karanlığa yavaş yavaş gömülen taşa bakarak, 'bu artık oradan hiç çıkmaz' derdim.  Ayşe'nin o gün söylediklerini ve o günkü halini unuttum. nitekim ki deniz de bağrına atılan taşı unutur ama o taş yine oradadır ve oradan bir daha çıkmaz."

"Bodrum'a varınca duyacağımı umduğum tadı bulamadım. insan bir mevsimde bir ağacın muayyen bir dalında bir yemiş buluyor. yiyor ve hoşuna gidiyor. bir-iki mevsim sonra yine aynı dalda aynı yemişi arıyor, ya yemiş o dalda bulunmuyor ya da bulunursa hoşa gitmiyor. belki de yemişi arayan değişmiş bulunuyor."

''farkında olmadan fatma'ya:
- nedir acaba bu yıldızlar? diye sordum.
- göklerde mısır buğdayı patlatıyorlar galiba, dedi.''



Bu kitabı özledim. Parçalarını ekşisözlük'te buldum, gülümsedim. Bu kitabı Bodrum'da okumayı, okurken kafamı kaldırıp lacivertlere bakmayı, o lacivertin ortasında Yaşar Kaptan'ı tek ayağı dümende, ufku seyrederek taka sürerken görmeyi özledim esas.

Bazı ipleri doğru zamanda tutarsanız, tekneniniz hızlanır. Bu bilgi bir kitap başlığına gizlendiyse, o kitabın yanımda olmamasına hayıflanabilirim biraz.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker